e
Banner


Maersk Karbon Salınımına Savaş Açtı

Konteyner taşımacılığında dünyanın en büyük hattı olan Maersk Line sürdürülebilir gelecek için tüm teknoloji ve yatırımlarında çevreci kimliğe büründü. 





maerks.jpg

Dünyanın en büyük gemisi Triple-E’den 20 adet sipariş eden Maersk Line, toplamda 190 milyon dolara mal olacak bu yatırımla aynı zamanda konteyner başına karbon salım oranını da yüzde 50 azaltacak. Karbon Savaş Odası işbirliğiyle gemilerinin CO2 oranını A-G seviyesinde ölçebilen şirket, müşterilerine de deniz nakliyelerindeki karbon ayak izlerini şeffaf halde izleyebilme imkanı sunuyor.

Deniz endüstrisi, dünya CO2 salınımının yaklaşık %3.3’ünü teşkil ediyor. Dünyanın en büyük konteyner hattı ve gemi operatörü unvanını elinde bulunduran Maersk Line da daha çevreci bir denizyolu taşımacılığı için elini taşın altına koydu ve hem büyük ölçekli yatırımlar hem de şeffaflık odaklı stratejilerle karbon emisyonlarına karşı mücadele başlattı.
“600’e yakın gemiden oluşan filomuzun çevreye olan etkisi hiç de küçümsenmeyecek bir oran. Bu da bizim hem sektöre hem de çevreye karşı sorumluluğumuzu bir kat daha artırıyor” diyen Maersk Line Karadeniz Ülke Grubu Genel Müdürü Tom Gronnegaard Knudsen, bu sorumluluğun bilinciyle çevrenin korunması için stratejilerini oluşturduklarını aktarıyor. Knudsen, 2011’de gemi filolarının genişlemesi ile CO2 salınımlarının da artarak 33.8 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirtip şöyle konuşuyor: “Bizim için anahtar hedef enerji verimliliğimizi artırmak. 2007 yılında bu yana kadar CO2 ayak izimizi konteyner başına ,6 oranında düşürmeyi başardık. Uzun vadeli hedefimizi ise 2007-2020 yılları arasında CO2 salımımızı %25 azaltmak olarak belirledik.”

Karbon Savaş Odası ile işbirliği

Maersk Line denizyolu taşımacılığında yenilikçi hizmetleri kadar çevreci adımlarıyla da iddiasını büyütüyor. ‘Yeşil taşımacılık’ başlığı altında halihazırda ajandanızda hangi başlıklar var?

Bir strateji oluşturacaksanız ilk önce objektif, elle tutulur verilere sahip olmanız gerekir. Şu anda karbon ayak izimizi rahatlıkla ölçebiliyoruz. Ayrıca sektör içersinde bir karşılaştırma oluşturacaksanız bunun bağımsız bir kuruluş tarafından yapılması ilk koşuldur. Biz de bu amaç ile Business for Social Responsibility organizasyonunun oluşturduğu Clean Cargo Working Group ile işbirliği yaptık. Ekim 2010 itibariyle gemi CO2 salımı datalarını bağımsız bir kuruluştan alan ilk hat olma özelliğini elde ettik. Yani daha evvel kendimiz ölçtüğümüz CO2 salımı, bağımsız bir kuruluş tarafından da tescillenmiş oldu. Bir başka önemi ise artık sektör geneliyle kendimizi kıyaslama fırsatımız oldu. Karbon Savaş Odası ile de işbirliği yaparak gemilerimizi saldıkları CO2 oranına göre enerji verimliliği açısından A-G seviyesinde de ölçme şeffaflığına kavuştuk.

Bu uygulamalarımızı ise müşterilerimize bir hizmet olarak vermeye başladık. Müşterilerimiz istedikleri taktirde yüklemelerinde konteyner başına CO2 ayak izlerini rapor halinde görebiliyor ve sektör ortalaması ile karşılaştırabiliyor. Günümüzde çevre bilincinin öneminin daha da attığı bir pazarda bu servis ile müşterilerimiz, deniz nakliyelerindeki CO2 ayak izlerini şeffaf halde izleyebiliyor.

Krizden doğan Süper Yavaş Şehir formülü

Küresel ekonomik kriz, yeşil lojistik alanındaki stratejilerinizi nasıl etkiledi? Yeni döneme ilişkin planlarınız ve hedefleriniz neler?

2008-2009 yılları arasında yaşanan ekonomik kriz deniz taşımacılığı sektöründe birçok inovatif fikri de ortaya çıkardı. Bunlardan en önemlisi ‘Yavaş Sehir’. Bir örnek vermek gerekirse 8 bin 500 TEU'luk bir konteyner gemisi normalde 24 knot hızla seyir ederken günde 185 ton yakıt yakar. Biz bu seyir hızını 18 knot'a indirerek yakıt ve CO2 salımında gemi başına ’lük bir azaltma sağladık. Şu anda pazar şartlarının imkan verdiği bazı ticaret koridorlarında bu seyir hızını bir kademe daha düşürerek 14 knot’a düşürdük. ‘Süper Yavaş Sehir’ adı verilen bu uygulama diğer hatlar tarafından da uygulanmaya kondu ve CO2 salınımlarının düşmesinde büyük katkı sağlıyor.

Bununla birlikte gemilerimizden salınan Sülfür SOX gazını önemli ölçüde azalttık. Şu anda yürüttüğümüz Düşük Sülfürlü Yakıt Uygulamaları Programı ile 2011 yılında İsveç, Yeni Zellanda ve Singapur’da bulunan 11 limanda sülfür salınımımızı %65-95 arasında azaltmış bulunmaktayız. Bundan evvel Los Angeles, Hong Kong, Houston gibi büyük limanlar da bunu yapmıştık. 2020 yılında bunu sıfır seviyelerine çekmeyi planlıyoruz.

Sürdürebilir gelecek için tüm teknoloji ve yatırımlarımızı kullanarak, “Triple-E” adı verilen en son teknoloji kullanılarak tasarlanmış, konteyner taşımacılığında devrim yaratacak, dünyanın en büyük ve karbon salımı en düşük 20 geminin siparişini geçtiğimiz sene verdik. Bu gemilerin kapasitesi, bugüne kadar üretilmiş en büyük gemi olan ve yine Maersk Line’nın sahip olduğu “Emma Maersk” tipi gemilerden yüzde 16 daha fazla, tam 18 bin TEU. Tanesi 190 milyon dolara mal olacak ve 2013 yılından itibaren seferlerine başlayacak olan bu gemiler,  eşsiz dizaynı ve egzoz gazını ekstra enerji üretilmesi için tekrar kullanan en son teknolojisi ile enerji verimliliğini en üst seviyede kullanarak taşımalarda konteyner başına karbon salım oranını yüzde 50 azaltacak.

Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Sürdürülebilinir Gelişim Konferansı’nda bu gemiler sürdürülebilir gelecek için gelişmede en değerli yenilikçi çözüm olarak seçildi.

Lojistik şirketleri sizce neden yeşil olmalı?
Yapılan bir araştırmaya göre bir birim malın üretilmesi için gereken hammadde tedariği, malın üretilmesi ve market rafına konulmasına kadar olan süreç boyunca harcanan CO2’nin içerisindeki lojistiğin (tedarik zincirinin) payı yaklaşık -13 civarındaymış. Buda lojistik hizmetlerin önemini bir kez daha gösteriyor. Bu yüzdendir ki tedarik zinciri içerisindeki süreçler ve buna etki eden firmaların ‘yeşil’ olmaları çok önemli.

Tüm konteynerleri a sınıfı enerji verimliliğine sahip

Gemilerinde atık ısı kazanım sistemleri, gövde ve pervane düzeltmeleri, özel boya (Antifouling), SOX filtreleri, optimal trimleme başta olmak teknolojik yeniliklerini sürdürdüklerini söyleyen Karadeniz Ülke Grubu Genel Müdürü Tom Gronnegaard Knudsen, gemilerinin yanı sıra konteynerlerinde de büyük ölçüde enerji verimliliğini artırdıklarına dikkat çekiyor. Knudsen, “Şu anda tüm konteynerlerimiz A sınıfı enerji verimliliğine sahip durumda. Reefer dediğimiz soğutmalı konteynerlerde 2008 senesinde başladığımız çalışma ile konteyner havuzumuzdaki 200 bin soğutmalı konteynerimiz ‘quest’ tipi dediğimiz ekonomik konteynere çevrildi ve bu sayede CO2 salımında yaklaşık 325 bin ton tasarruf elde edildi. Şu anda konteyner taşımacılığı sektöründe Maersk Line rakiplerine oranla daha az karbon salımı ile bu alandaki liderliğini sürdürüyor. Bunu korumak istiyoruz” diyor.

Sürdürülebilir gelecek ve buna bağlı olarak çıkan çevreci yaklaşımların, Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde hızla arttığından da söz eden Knudsen, çok sayıda global üretici ve perakendeci firmanın bu konuda önemli çalışmalar yaparak hedeflerini oluşturduğunu kaydediyor. “Bu hedefler doğrultusunda firmaların tedarik zincirlerinde de iyileştirmeler isteyecekleri aşikardır” diyen Knudsen şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu yüzden lojistik firmalarının başta teknolojik ve IT anlamında bu isteklere cevap verebilecek düzeye gelmeleri gerekiyor. Bu firmaların başta CO2 ayak izi ölçümü olmak üzere süreçlerini şeffaf hale getirmeleri, gelecekte tedarikçi seçiminde en önemli kriterlerden biri olarak karşılarına çıkacak.”


“Kısa dönem yol haritamıza baktığımızda öncelikli hedefimiz 2020’ye kadar CO2 ayak izimizi 2007’ye oranla %25 oranında azaltmak. Sülfür salınım oranımızı yeni teknolojiler kullanılarak istenilen seviyenin daha da altına çekmek, aynı zamanda düşük CO2 salınımı ile sektördeki en çevreci hat olma özelliğimizi korumak istiyoruz.”

 




SEKTÖRLER VE LOJİSTİK

  • Otomotiv
  • Enerji
  • Gıda
  • Akaryakıt
  • Tekstil
  • Kimya
  • İnşaat
  • Lastik
  • İhracat