2013′e girerken lojistik sektörü ve Türk ekonomisi
Türk ekonomisi 2002-2011 yılları arasında toplam %59’luk bir büyüme hızı gerçekleştirdi.
Dünyada Çin ve Hindistan’dan sonra Türkiye bu gerçekleştirdiği büyüme hızıyla 3. sırada yer aldı. Avrupa Birliği’nin ekonomileri bu süreç zarfında çöküş gösterir ve birliğin en güçlü ülkesi Almanya bile 2002-20011 yılları arasında ancak ’lük bir büyüme hızı gösterirken Türkiye’nin bu büyümesi herkesi şaşırttı. 2008-2009 yıllarını Türkiye dünyadaki küresel ekonomik krize rağmen fazla bir hasar almadan atlattı. 2002’den 2012 yılına kadar Türk ekonomisinde gelişmelere bakarsak 5 önemli konuda başarı grafiğinin yükseldiğini görürüz.
1. Türk Parasında Reform Girişimi
Türkiye 2005’de yaptığı Türk parasından 6 sıfır atma işlevini başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Halkımız hala milyonlardan bahsederken Türkiye bu konuda dolara ve euroya karşı Türk parasını ciddi bir para birimi haline getirdi. Bu gelişmeyi Avrupa Birliği ve dünya ekonomistleri de ilgiyle izlediler.
Dünya ekonomi tarihine baktığımız zaman para biriminden 6 sıfır atıp, bu konuda başarılı olan ülke sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Bu Türkiye’nin ciddi bir şekilde başarı hanesine yazılmalıdır.
2. TOKİ’lerle Gerçekleştirilen Yeni İvme
Türk ekonomisinde 2. önemli gelişmeyi de TOKİ projesinde gördük. TOKİ, devletin arazisini inşaat şirketleri ile birlikte kullanarak 4 milyona yakın insanı konut sahibi yaptı. Bu da Türkiye’de bir ilk olarak inşaat şirketlerinin çok daha fazla gelişmesini, 2. olarak da bireylerin yeni, dayanıklı konutlara geçmesini ve Türkiye’de gecekonduculuğun belirli bir ölçüde önünün kesilmesini sağladı.
TOKİ olayı akılcı bir proje olarak ‘kazan/kazan’ sisteminin ciddi bir uygulamasıdır. TOKİ 2012 yılı sonuna kadar tüm Türkiye’de 700.000’in üstünde konuta imza atmıştır.
3. SGK ve Sağlık Reformu
Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde sosyal sigortalar çatırdar, sağlık konusunda olumsuz gelişmeler olurken SGK ile birlikte Türkiye’de Bağkur, SSK ve Emekli Sandığının birleştirilmesinin yanında yaşlılara ücretsiz bakım gibi sosyal gelişmeleri de içine katarsak Türkiye’de neredeyse sosyal sigorta sisteminin dışında kalan pek kişi kalmadı. Sosyal Sigortalarda ciddi bir oluşum olarak ortaya çıkan bu gelişimi Sosyal Devletin ‘yal’’ını kaldırıp ‘sos’’unu bırakan AB Ülkelerine de belirli ölçüde örnek olacaktır. 2013 yılında da SGK yeni atılım yapma hazırlıkları içindedir. Ayrıca, Türkiye SGK’lı olması sağlanması evde bakım veya hizmet yapan kaçak göçmenlere sağlık konusunda da hizmet verip oturma izni almaları da sağlanmaktadır.
4. KOBİ Desteği
Türk Ekonomisinin %97’sinin kobilerden oluştuğundan hareket edersek, kobilere verilen destek küçük ve orta esnaf ve üreticilerin de önlerini daha iyi görmesini ve ekonomide belirli yer tutmalarını sağladı. Bu güne kadar holdinglere yapılan sınırsız desteğin azaltılarak bunu kobilere yöneltilmesi Türkiye’de iş piyasasında da olumlu gelişmeleri beraberinde getirdi. Anadolu Kaplanlarını daha da öne çıkaran bu destekle Anadolu’da Denizli, Gaziantep, Kayseri gibi merkezlere yeni merkezlerin de katılmasını sağlamalılardır. Kosgeb gibi büyüklerin katkısı ile TUSKON gibi dev örgütlerin kurması sağlanabilmiştir.
5. Afrika ve Yakın Doğu’ya Açılım
Türkiye ekonomi politikasının bir unsuru olarak dış politikada da somut adımlar attı. Afrika ve Latin Amerika’da bir çok Büyükelçilikler açtı. Bunun yanında Afrika ülkelerine ve Yakın Doğu’ya olan ihracatımızın ve ekonomik ilişkilerin büyük ilçüde geliştiğini görmek mümkün oldu. Bu bölgelere artan ihracatımızın genele olan payı hergeçen gün yeni yükselmeler göstermektedir.
Hizmet grubunun Afrika’ya açılımınında etkisi ile 2001 toplam ihracatta payı % 2 den 2011 ‘de % 24 e gelmiştir. 2012 nin ilk yarısında % 40 oranında artan Afrika’ya ihracat 2012 sonunda % 30 lara varmış olacaktır.
Avrupa’da Çöküş
Türkiye’de genel olarak 5 konudaki olumlu gelişmelerden sonra biraz da Avrupa Birliği Ülkeleri’ne bakarsak bu ülkelerdeki olumsuz gelişmeleri de tespit etmemiz mümkün olur. AB’nin 2004 ve 2007 genişlemelerinden sonra bugünün 27 ülkesinden oluşan ve 500 milyon insanı kapsayan Avrupa Birliği’nde ilk çöküntüyü 2009 yılında Macaristan ve Romanya’da gördük. Bunu daha sonra 335 milyar euroluk bir yardıma muhtaç duruma düşen Yunanistan takip etti. Daha sonra İspanya, Portekiz ve Avrupa Birliği’nin ilk başlarda örnek ülkesi olan İrlanda’da da olumsuz gelişmeleri gördük. Bugün İrlanda için 85 milyar euronun üstünde bir ekonomik desteğe ihtiyacı var ve bu verilen desteklere rağmen Yunanistan’dan İrlanda’ya kadar bu ülkelerin kurtulma şansının da fazla olmadığını Avrupa Birliği’nin etkili şahısları da bilmektedirler. 2012 yılında İtalya’daki sorunlar artarken 2012 sonunda Güney Kıbrıs iflasını ilan edecek konuma gelmiştir. 2013 ilkbaharında Belçika’nında ciddi bir ekonomik kriz içine gireceğinden hareket edebiliriz. Slovenya’da her geçen gün krize daha da yaklaşmaktadır.Bunun yanında önümüzdeki yıllarda Güney Kıbrıs, İtalya ve Belçika’nın da durumu kritik bir konuma gelecek. 2012 yılında Türkiye için beklenen büyüme hızı % 4 olarak gerçekleşecek. Genel olarak 2012 yılı için AB’de toplam büyüme hızının en fazla %2 civarında olacağından hareket ediliyor. Buna rağmen AB ile ilişkilerimiz de ciddi bir gelişme bekleyebiliriz. 2013‘ün ilk yarısında İrlanda‘nın dönem başkanlığında AB ile ilişkilerimiz hızlanacak ve Almanya‘da Türkiye‘ye yönelik ciddi bir gelişme yaşanacak. Hrıstiyan Demokrat Başbakan Angela Merkel‘in pek evet demediği Türkiye‘nin tam üyeliği hür demokrat partisi Guido Westerwelle‘nin Tavak Vakfi‘nin son araştırmaları çerçevesinde Türk halkının AB‘ye olan ilişkisinin dibe vurması nedeniyle Türkiye‘yi kaybetmemek için başta Almanya olmak üzere Avrupa‘da girişimler içinde bulunması beklenmektedir.
Bütün bu olumlu gelişmelerin yanında sorunlar acaba Türkiye’nin önümüzdeki dönemde de başını ağrıtacak ekonomik sorunlar nelerdir?
1. Paylaşım Sorunu
Türkiye tüm olumlu gelişmelerine rağmen paylaşım konusunda bugün Avrupa Birliği Ülkeleri ile aşık atacak durumda değil. Ancak Mısır ve Hindistan’la aynı konumun içine giriyor. 74 milyonluk ülkemizde nüfusun %1’i ulusal gelirin %49’unu alırken %99’unun ancak %51’ini aldığını görüyoruz. Ülkemizde en alt %20’lik gelir grubunu oluşturan kitle ulusal gelirden %4’ünü alma konumundadır.
Nüfusun % 1 inin toplam GSMH’nın % 50 sini olması ile 740.000 kişilik çok zengin grup dengeleri alt üst etmektedir.Bu kitlenin 600.000 inin İstanbul’da yaşadığından hareket edilmektedir.
Bu paylaşımın en büyük sorunu olarak da 74 milyonluk nüfusumuzun 51 milyonu seçmen niteliğini taşırken vergi verenlerin sayısı 7,5 milyonu geçmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan Türkiye’yi Almanya ile karşılaştırırsak olayın çarpıklığı tam anlamıyla ortaya çıkar. 82 milyonluk Almanya’da 61 milyon seçmen, 65 milyon vergi mükellefi yaşamaktadır. 15 yaşını geçip meslek eğitimi gören Alman gençleri de vergi mükellefi konumundadırlar. Türkiye’nin paylaşım sorununu çözmesi için ilk yapacağı olay ciddi bir vergi reformu ve vergi kaçağını önlemesinden geçmektedir. Ülkede hala kayıt dışı ekonominin %55’lerde dolaşması da sorunun en çarpıcı başlığını oluşturmaktadır. Bu yanlışlara sık sık getirilen vergi affı da insanımızın vergi ödeme sorumluluğunu çok alt sınırlara çekmektedir. Türkiye’de yavaş yavaş ciddi bir döviz politikası izlenecek. Dolar’ın 2013’de 1.95, Euro’nun da 2.55 sınırlarının üstünde olacağından hareket edebiliriz.
2. Büyüme Hedefleri
Türkiye’nin büyüme hedeflerinin bir çok sektöre yayılmasında da büyük ölçüde yararlar bulunmaktadır. Bugün Türk ekonomisinin gerçekleştirdiği büyüme oranı özellikle konut, inşaat ve otomotiv sektörüne dayanmaktadır. Bu sektörlerin dışında son zamanlarda tekstil başta olmak üzere fazla dikkat edilmeyen bir çok sektör ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan önümüzdeki yıllar için Türkiye’nin 20 sektörü seçip bunları ihracata dayalı ve ithalata bağımlı olmadan büyümelerinin gerçekleştirilmesini sağlaması lazımdır. 2013’te belirli sektörlerde sıkıntı artacaktır.
Otomobil de faizlerin düşmesine rağmen, 2013 yılına yönelik otomotiv sektörünün büyüme beklentileri fazla gerçekci olmayacak. 2013‘de otomotiv de 2011’in sayılarını yakalayabilirsek bu otomotiv sektörü için ciddi bir şekilde başarı olacak.
Inşaatta 2013 yılının krizli bir yıl olacağından hareket edebiliriz. Arz fazlasının her geçen gün artması ile inşaat sektöründe talebin daralması devam edecektir. Istanbul başta olmak üzere, Izmir, Ankara, Muğla gibi iller de artık istenen fiyatlarda evler satılamayacak. İnşaat sektöründe bazı firmalar bu krizden ciddi bir şekilde etkilenecekler.
Irak, İran ve Suriye ile olan kötü ilişkilerimiz ekonomiye olumsuz etki yapmaya devam edecek. Bunu ekonominin bazı boyutlarında hissedeceğiz. Özellikle turizm gelirlerinin yanında ticaretimizin de bu ülkelerle inişe geçeceğinden hareket etmeliyiz. 2013’deki bu ekonomik gelişmelerin politikaya yansıması da ayrıca ilginç boyutlar içerecektir.
Yabancı sermaye girdisi 2010-2012 yıllarının sınırına ancak ulaşacak. Artık yavaş yavaş yabancı sermayenin yatırım açısından Türkiye girişlerinde doyma noktasına geldiğinden hareket edebiliriz.
3. Hayvancılık Sektöründe Olumsuz Sinyaller
Türkiye bugün 777.000 km2’lik alanına rağmen hayvancılıkta başarılı bir ülke değildir. Bu açıdan Almanya’da kişi başına yıllık et tüketimi 86 kilo olurken AB ‘de kişi bazı tüketim ortalama 74 kg iken Türkiye’mizde bu ortalama 19 kiloyu geçememekte bu da insanlarımızın yetişmesinden zekasına kadar olumsuz etkilerde bulunmaktadırlar. Sütlü ve etli mamuller konusunda Türkiye’nin ciddi bir politika izlemesi lazımdır. Avrupa Birliği Ülkeleri’nde 1 kg pirzolayı ortalama 16 liraya alabilirken Türkiye’de bu fiyat 60 liralara kadar çıkmaktadır. Bu açıdan Avrupa Birliği’nin Tarımsal ve Hayvansal Garanti Fonunu örnek almakta yarar vardır. 2012 yılı için öngörülen 143 milyar euroluk Avrupa Birliği bütçesinin %45’i Tarımsal ve Garanti Fonlarına ayrılmış, özellikle süt ve hayvancılık için çok büyük paralar harcanmış bulunmaktadır. Düşünün 143 milyar euroluk bir fonun 60 milyar eurosunu tarım ve hayvancılığa ayıran Avrupa Birliği Ülkeleri, özellikle endüstride gelişmiş ülkelerdir. Buna rağmen tarıma ve hayvancılığa büyük destek vermektedirler. Türkiye bu konuyu ihmal etmiş ve 1984’den beri Güneydoğu Anadolu’da çatışma ortamı hayvancılığı bitirme konumuna getirmektedir. AB’de tarımla uğraşan nüfus toplam nüfusun % 5’ini oluşturmaktadır.
4. Turizm
Türkiye turizmde ciddi ataklar yapan ve bunu 1990’lardan beri akılcı bir politikayla destekleyen bir ülkedir. Bu konuda yapılan 5 yıldızlı otellerde çok iyi hizmetler sunulmakta, bu güzel tesislerde çok ucuz fiyatlara turistler ağırlanmaktadır. Bu konuda malesef Avrupa’da faaliyet gösteren eski Öger Türk kökenli tur operatörleri ‘all inclusive’ modelini uygulamaya sokarak Türk turizmine zarar vermiş olsalar da artık böyle firmaların olmaması Bentour, GTİ gibi başarılı Türk kökenli tur operatörlerinin özellikle hava taşımacılığına yönelmesi ülke turizmine olan katkılarını arttırmıştır. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda yaz aylarında daha fazla turist getirme şansı pek yoktur. Buna karşılık ciddi bir fiyat politikasıyla orta üstü ve üst sınıfın alt gruplarını Türkiye’ye yönlendirmenin stratejilerini oluşturmak şarttır. Ayrıca Türkiye’de kış turizmi Avrupalıların deyimi ile 3. yaş turizmi pek gelişmemiştir. Bırakın Bodrum, Marmaris gibi bölgeleri Antalya’da bile otellerimizin büyük bir çoğunluğu kış aylarında boş bulunmaktadır. Buna karşılık Avrupalı emekliler artık kış aylarını 3 ila 6 ay arasında gittikleri ülkelerde otellerde geçirmekte ve ülke ekonomilerine büyük katkılarda bulunmaktadırlar. İslama karşı olan korku ve Türkiye’nin bu konuda yeteri kadar tanıtım yapamaması 3. yaş grubunun kış aylarında Türkiye’ye gelmesini önlemektedir. Bu konuda ciddi stratejiler oluşturulabilir ve yaşlılar yurtlarına kadar reklamlar yapılabilir. Aynı şekilde Türkiye kent turizminde de başarılı bir çizgi gerçekleştirememiştir. İstanbul gibi dünya güzeli bir kenti, 2010 yılında Kültür Başkenti olmasına rağmen yeteri kadar dış ülkelere pazarlamayı başaramamış bulunmktayız.2008 yılında 12 milyon Alman turist fazla özelliği olmayan Barselona’ya giderken, İstanbul’a gelen Almanların sayısı 450 bini geçmemişti. 2012 yılında İstanbul için olumlu bir gelişme olmuş ve beklenen turist sayısının 11,5 milyonun aşacağından hareket edebilmektedir.Bu açıdan Türk Hava Yolları ve tur operatörlerinin İzmir, İstanbul ve Bursa’yı kent turizmi açısından marka yapmaları şarttır. Özellikle İstanbul için yapılacak küçük ataklar bunu gerçekleştirebilir. İzmir için de SunExpress’in direk uçaklarının da katkısıyla olumlu gelişmeler sağlanabilir. Lufthansa’nın Almanya’dan direkt olarak uçtuğu tarihi ile kış turizmine kadar Avrupa’da pazarlanabilecek olan Bursa’da kent turizmi için öncelik verilebilecek bir kenttir.
Turizm de istenilen beklentiler 2012‘de oldugu gibi 2013‘de de maalesef gerçekleşmeyecek. AB‘ den gelen talebin daralması ayrıca Rusya‘dan da çok büyük bir turist artış beklememek gerekecek. Bunun için Türk turizmcileri Hindistan başta olmak üzere, Çin ve Orta Asya ülkelerinde ciddi bir arama içine girme zorunluluğunu hissedecekler.İşsizlik ülkemizde göreceli olarak azalacak. Hizmet sektöründe turizmden de işgücü talebi artacaktır Tarımda gizli işsizlik sürmeye devam etmektedir.
5. Lojistik Sektörü
Türkiye özellikle kara taşımacılığında Avrupa’nın bir numaralı ülkesi konumundadır. Bu nedenle Bulgaristan’ı ön plana çıkarmak isteyen Avrupa Birliği Ülkeleri, Türk kara taşımacılığına karşı vizeden tutun her konuda olumsuz bir politika izlemektedirler. Almanya Türk şoförlerine vize vermemek için her türlü zorluğu çıkarırken dolaşım güzergahlarını da kendileri tespit etmek istemekte ve geçiş ücretinin çok yüksek olduğu Macaristan’dan geçmelerini önermektedirler. Tırsan, EMS gibi çok başarılı lojistik firmalarının gerek Avrupa’da gerek İstanbul’da başarılı bir konumda olmaları bu konuda kendilerine verilecek destekle çok başarılı şekilde daha da gelişeceklerinden hareket edebiliriz. Geçtiğimiz 2000’li yılların başında Uluslararası Nakliyatçılar Derneği (UND) başarılı bir lobi politikası oluşturur ve Çetin Nuhoğlu’nun etkenliğinde somut adımlar atardı. Yeni yönetimin bu konuda bu başarıyı yakalayamadığını görüyoruz. Devletin de desteği ile uluslararası alanda Birleşmiş Milletler’de ve Avrupa Birliği’nde ciddi bir lobi çalışmasının yapılması Türk kara taşımacılığının önünü açar.
Hava taşımacılığında Türkiye hakikaten Avrupa’nın bir numarası olmuş bulunmaktadır. Türk Hava Yollarının başarılı ve akıllı politikasının yanında başta Sunexpress, Pegasus, Atlas Jet ve Onur Air, GTİ Türk hava taşımacılığının başarısını pekiştirmektedir. THY bugün hizmetlerinde tüm çalışmalarına rağmen Avrupa’da bir numara olmaya adaydır.
6. Yeni İlişkiler Yeni Pazarlar
AB’den gelen son açıklamalar önümüzdeki 5 yılın bu ülkelerin ekonomisi için olumlu sinyaller vermediğini göstermektedir. Avrupa Birliği her ne kadar Almanya %2 ’lik bir büyüme hızından bahsetse bile artık ekonomileri daralan ülkeler birliği haline gelmiş bulunmaktadır. Buna karşılık ekonominin ve yeni pazarların Hindistan, Çin, Güney Kore, Endonezya gibi ülkelerden oluştuğunu görmekteyiz. Turizm açısından Hindistan ve Çin pazarı Türkiye için ilginç pazarlar oluşturabilir. 7 milyonluk nüfusu olan ve 3,1 milyon insanın turizme katıldığı İsviçre’ye büyük ölçüde önem verirken 65 milyon Hintlinin yurtdışında tatil yaptığını görerek bu gibi ülkelerden turist getirmenin büyük yararı olacaktır. Ayrıca Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan BRIIC ülkeleri bugün için Endonezya’nın katılmasıyla birlikte BRIIC ülkeleri konumuna gelmiş bulunmaktadırlar. Türkiye’nin akılcı bir Uzak Doğu politikası izlemesi ve dost ülkeler olarak gördüğümüz Pakistan ve Bangladeş pazarlarına daha fazla göz atmasında yarar vardır. Kişi başına gelirin düşük olduğu bu ülkelerde aynı Türkiye’de olduğu gibi çok yüksek gelir grubuna dahil küçük yüzdeler bulunmaktadır. Bunlar da Türk ekonomisi için önemli hedefleri oluşturabilir. Avrupa Birliği ve ABD’nin ekonomik olarak inişe geçtiği 21. yy’da BRIIC ülkeleri Türkiye için partner olarak her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadırlar.
2013‘de ekonomik büyüme her halde %4‘ün üzerinde olacak. Bu açıdan Türkiye Avrupa’da ki kriziden büyüme açısından büyük ölçüde etkilenmeyecek. Türk Ekonomisi Asya ülkeleri ile yarış devam etmektedir.
7. Bölgesel ve Sosyal Destek
Türkiye’de bölgeler arasında dengesizlik her geçen gün daha da artmaktadır.
Avrupa Birliği bütçesinin %40’ını da Bölgesel ve Sosyal Altyapı fonlarına ayırmakta ve monostrukturdan çoğulcu yapıya geçişte Kobilere büyük destek vermektedirler. İtalya’nin, İspanya’nın ve Polonya’nın birçok bölgesinde uygulanan bu modelin en gerçekçi ve en iyi uygulamasını 1980’den beri Almanya Ruhr Havzası’da gerçekleştirmekte ve %40’lık bölgesel ve sosyal altyapı fonlarından burada iş kuracak kişilere Kobi kredisi olarak ilk 3 yılı ödemesiz 20 yıl vadeli ve %4,5 faizle para vermekte aynı zamanda bu kuruluşlar 18-29 yaşları arasındaki gençlerle 50 yaşın üstündeki yaşlıları ve kadınları işe alırlarsa bu bireylere ödenen işçii ücretlerinin %50’sini de destek fonu olarak vermektedirler. Bu model Türkiye’de de çok iyi uygulanabilecek bir modeldir. Bu açıdan Türkiye Zonguldak, Karabük gibi Batı Karadeniz Bölgesiyle Güneydoğu Anadolu’nun Diyarbakır çevresinde, belirli bir bölümüyle Doğu Anadolu’da Erzurum ve çevresini model proje olarak seçip yeni bir kalkınma modeli gerçekleştirebilir. 5 yıl süreyle yapılacak bu model uygulamasında verimliliği ölçmek ve bilirli kusurlar varsa bunu önlemek ve bunu değiştirmekle mümkündür.
8. TOBB’un Kaynakları
Bugün için TOBB Türkiye’de kendisini sivil toplum kuruluşu olarak kabul ederek en zengin kuruluşunu oluşturmaktadır. Yaptığı gökdelenlerin yanında devlete helikopterden tutun uçak alımına kadar birçok konuda politik yardım da yapmaktadırlar. Bu kaynakların verimli yönlere ve yeni endüstri yatırımlara yönlendirilmesi hem ticaret hem sanayi odalarının bölgelerinde güçlenmesini de beraberinde getirebilir. Bu konuda da TOBB belirli bölgeleri kendisine örnek olarak seçer ve bugün gördüğümüz Kayseri, Gaziantep ve Denizli gibi kentlerdeki dönüşümü belki bu dönüşüme ihtiyacı olan 3 veya 4 kentte de gerçekleştirebilir. Özellikle kendi üyelerinin aidatlaryla yaşayan bu kuruluşun artık kendi üyelerine ve gelecekte üye olacak insanlara yatırım desteği vermesinin zamanı gelmiştir.
9. Vergi Reformu
Türkiye serbest meslek sahipleri için vergi açısından cennet bir ülke konumundadır. Avrupa’da hiçbir doktor veya avukat vergi kaçırma şansına sahip olmazken Türkiye’de belirli branşlarda vergi ödeyen serbest mesek sahiplerini bulmak güç olmaktadır. Öncelikle insanımız ‘Bu benim vergi paralarım.’ diye devletin yaptığı desteklere olumlu bakması gerekir ve vergisini vermeyi bir ekonomik ve dinsel ahlak olarak görmesinde yarar vardır. Bu vergiyi devlet bir açıdan yakaladığından almakta memur, işçinin dışında devletine vergi veren bireylerin sayısı fazla değildir. Bunun önümüzdeki yıllarda geliştirilmesinde yarar vardır. 4,8 Milyon ücretlerin yanında vergi beyannamesi vererek sayısı 2,8 milyonu geçememektedir.
10. Üniversitelerde Dışa Açılım
Türkiye 100’ün üzerinde devlet ve 60’ın üzerinde özel vakıf üniversitesine sahiptir. Yabancı öğrenci seçme YÖS sınavının üniversitelerin denetimine bırakılmasından sonra Türkiye’deki üniversiteler aynı Amerika, İsviçre, Londra ve Avusturya gibi bölgesinin üniversite merkezi olabilir. Bugün için Kırgızistan’dan Gürcistan’a, Pakistan’dan Lübnan’a kadar yabancı öğrencileri Türkiye’ye getirmek buna Avrupa ve Afrika’dan gelecekleri de katmakla hem ülkenin önemli bir gelir kaynağı oluşturmasına katkıda bulunabilir hem de bu üniversitelerde okuyan gençlerin kendi ülkelerine döndükten sonra ekonomik ve politik açıdan Türkiye’nin lobi grubu olması da sağlanabilir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu konuda örnek bir konumdadır. Bu küçük ülkenin 4 üniversitesinde 50 bine yakın öğrenci eğitim görmektedir. Türkiye bu modeli ciddi bir şekilde düşünme konumundadır. Türkiye’de yavaş yavaş ciddi bir döviz politikası izlenecek. Dolar’ın 2013’de 1.95, Euro’nun da 2.55 sınırlarının üstünde olacağından hareket edebiliriz.
Son yıllardaki İstanbul’daki üniversiteler Erasmus programı çerçevesinde yabancı öğrenci alımına uğraşmaktadır.
2013 yılı Türkiye için çok önemli bir yıl. Yavaş yavaş seçim atmosferine giriyor.Bugünkü hükümetin ekonomide başarılı olduğu birçok alan bulunmakta buna karşılık yapması gereken birçok görevleri de bulunmaktadır. Aynı şekilde yeni bir silkenişle iktidara aday olmak isteyen CHP’nin de yeni ekonomi politikaları oluşturması ve yukarıdaki yazıda ele aldığımız 11 konuda fikir oluşturmasında yarar vardır. Aynı yaklaşımı MHP’den de beklemek mümkündür. Türkiye ciddi olarak ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek, işsizliğinİ en alt orana çekecek, sosyal adaleti sağlayan ve herkesin tıkır tıkır vergi ödediği bir ülke konumuna gelmesi şarttır. Bunu başaran Türkiye BRIIC ülkelerinin başına geçerek Endonezya’nın da yer alacağı yeni TBRIIC’in (Türkiye, Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Çin) en başını çeken ülkesi olur ve Avrupa Birliği Ülkeleri de bu başarılı Türkiye’ye biraz daha hasetle bakarlar.
Prof. Dr. Faruk ŞEN-TAVAK Vakfı Başkanı ve REMA Yöneticisi