Gıda sektörü rekabetteki gücünü lojistikten alıyor
Gıda endüstrisinin yeni pazarlara ulaşmasının ancak güçlü bir lojistik sektörü ile olacağını söyleyen Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, bu bağlamda Türkiye’nin ATP Konvansiyonu’na taraf olmasını önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriyor. Kopuz böylece ihracatta pazarların çeşitleneceğini ve 2023 hedeflerinin yakalanabileceğini belirtiyor.
Türk sanayisinin lokomotifi gıda endüstrisi, yeni pazarlardaki rekabet gücünü lojistikten almaya kararlı. “Lojistik sektörünü olmazsa gıda sektörü yeni pazarlara ulaşmakta sıkıntı çekecek veya hiç ulaşamayacak” diyen Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, her iki sektörün de önünde önemli fırsatlar olduğuna inanıyor.
Türkiye'nin ATP Konvansiyonu’na geç de olsa taraf olmasından büyük mutluluk duyduklarını belirten Kopuz, “Gıda firmaları, uluslararası ticarette gittikçe kızışan rekabet ortamında, maliyetlerini azaltarak, karlılıklarını artırabilmek için lojistik dış kaynak kullanımını bir rekabet aracı olarak kullanıyor. Gıda lojistiği yapan firmalarımızın gıda sektörünün üretim planlamasına uygun lojistik hizmetlerini vermesi, hem kendilerini daha iyi yerlere taşıyacak hem de kendilerine uluslararası arenada aranılan bir firma özelliği kazandıracaktır” diye konuşuyor.
Türk gıda endüstrisi dış ticaret alanında nasıl bir gelişim gösteriyor?
Gıda ve içecek sanayi ihracatı, 2000-2011 yılları arasında 4,8 kat artarak 1.834 milyon dolar seviyelerinden 8.884 milyon dolara yükseldi. Bu süre zarfında gıda ve içecek sanayi ihracatı sadece 2002 ve 2009 yıllarında bir önceki yıl almış oldukları değerlerden daha düşük değerlerde gerçekleşti, geri kalan tüm yıllarda ise bir önceki yıla göre daha yüksek değerler aldı. 2009 kriz yılında sektörün ihracatı 2008 yılındaki 6.476 milyon dolar seviyelerinden 5.931 milyon dolar seviyesine geriledi; 2010 ve 2011 yıllarında ise artarak önce 6.703 milyon dolar, daha sonra da 8.884 milyon dolar seviyelerine yükseldi. 2000-2011 yılları arasında Gıda ve İçecek Sanayi ithalatı da 4,2 kata yakın artarak 1,1 milyar dolardan 4,9 milyar dolara ulaştı. İthalatımız 2001 yılı hariç 2000 yılından 2008 yılına kadar sürekli olarak bir önceki yıl almış oldukları değerlere göre arttı. 2009 kriz yılında ise gıda ve içecek sanayinin yapmış olduğu ithalat 2008 yılındaki 3,8 milyar dolar seviyelerinden 2,9 milyar dolar seviyelerine geriledi, krizin sona ermeye başladığı 2010 yılından itibaren artarak 2011 yılında 4,9 milyar dolar seviyelerine yükseldi. Bu yıl mayıs ayı sonuna kadar yapılan gıda ve içecek sanayi ürünü ihracatı ise 3.776.109.000 dolar oldu. Geçen sene aynı dönemde 3.290.932.000 dolar ihracat yapıldı. Mayıs ayı sonuna kadar yapılan gıda ve içecek sanayi ürünü ithalatı ise 2.181.592.000 dolar oldu. Geçen sene aynı dönemde 2.136.328.000 dolar ithalat yapıldı. Görüldüğü üzere gıda ve içecek sanayi dış ticareti genel olarak devamlı artış gösterdi.
Sektörün tercihi kara ve denizyolu
Türkiye'nin jeopolitik konumu gıda endüstrisine dış ticaret ve lojistik açılarından hangi avantajları sağlıyor?
Gıda sektörü daha çok karayolu ve denizyolu taşımacılığını kullanıyor. Kısa mesafeler için daha çok karayolu uzun mesafeler için deniz yolu taşımacılığı tercih ediliyor. Türkiye’nin jeopolitik durumu gıda endüstrisi açısından çok büyük avantajlar sağlıyor. Çünkü özelikle balık, et, süt ürünleri gibi soğuk zincir içinde taşınması gereken ve yaş meyve ve sebzeler kısa raf ömrüne sahip ürünler. Bu ürünleri ihracat yapılan ülkelerin raflarına üretildikleri gün veya ertesi gün raflara ulaştırabilmekteyiz. Bu ürünlerin rafa en kısa zamanda ulaşması satış olanağını arttıran bir unsur. Soğuk raflarda en uzun süre kalabilecek şekilde taşınabilen bir ürün avantaj yaratacaktır. Bu sayede ürünler rafta eksilmeden yerine yenilerini koyma süresi uzayacak ve ölçek ekonomisi yaratılmış olacaktır. Günümüzde ürünlerin son kullanma süreleri ancak etiketlerine bakarak anlaşılabiliyor. Lojistik sektörü gıda sektörünün yeni pazarlara ulaşmasını sağlıyor. Lojistik sektörünü olmazsa gıda sektörü yeni pazarlara ulaşmakta sıkıntı çekecek veya hiç ulaşamayacak. Lojistik avantajlar, ihraç pazarlarının çeşitlendirilmesinde en önemli etkiyi yapıyor. Hedef pazarlara ulaşmada lojistik sektörünün çok önemli bir etkisi bulunuyor.
Gıda ürünlerinin ithalat ve ihracatında yıllık ne kadar tonajlık bir taşıma gerçekleşiyor? Bu doğrultuda gıda şirketlerinin toplam giderleri içerisinde lojistik maliyetleri nasıl bir yer tutuyor?
Türkiye gıda ürünleri ithalat ve ihracatı yılda yaklaşık 10 milyon tonluk tonaja ulaştı. Araştırmalar, ülkelerdeki ekonomik büyüklüklerin yüzde 10'una yakınını lojistik hizmetlerin oluşturduğunu saptadı. Türkiye'de firmaların lojistikle ilgili harcamalarının toplam cirolar içindeki payı yüzde 5 ila 15 arasında değişiyor. Uluslararası ticarette gittikçe kızışan rekabet ortamında firmalar maliyetlerini azaltarak daha kazançlı bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmek için çeşitli yollara başvuruyor. Firmaların böyle bir tutum izlemelerinde başvurdukları bir faktör olarak lojistik, gittikçe daha fazla önem kazanan bir faaliyet alanı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun için de gıda şirketleri, değişik taşıma modlarını entegre ederek maliyetlerini düşürmeye çalışıyor.
Türkiye'nin ATP Konvansiyonu’na taraf olması gıda lojistiğinde neleri değiştirecek?
Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Taşımalarında Özel Araçların Kullanımı Antlaşması (ATP Konvansiyonu) TBMM tarafından onaylanarak kanunlaştı ve 10 Mayıs 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu adım, Türk taşımacılık sektörünün bir eksiğini daha giderdi. Çabuk bozulabilir gıdaların taşıma standartlarını belirleyen ATP Konvansiyonu’na nihayet taraf olduk. Bu anlaşma ihraç pazarlarının çeşitlendirilmesini ve hedeflerini gerçekleştirmesini sağlayacak.
Kendi işini kendi yap devri bitmeli!
Gıda sektörü ağırlıklı olarak perakende ayağındaki lojistik süreci kendi kontrolü altında bir yapı ile yönlendirmeyi tercih ediyor. Bu tercihin arkasında yatan nedenler sizce neler?
Gıda lojistiği sadece gıda ürünlerini taşımak veya depolamak değil. Genel yerleşim noktası olarak depoların üretime değil, tüketime yakın noktalarda olması gerekiyor. Bu sayede tüketime kadar giden mesafede taşınma süresi kısalmış olacak. Gıda depolama alanlarının orta büyüklükte, çift veya körüklü kapılı, yerden yüksek, kolay temizlenebilen, kontrollü ve filtre edilen bir atmosfere sahip olması şart. İçeride ahşap palet yerine plastik paletlerin kullanılması, elektrikli fork liftlerin çalışması ve çalışanların kolay temizlenebilen özel elbiseler giymesi gerekiyor. Bu ürünler belirli şartlarda taşıma ve depolaması ve kısa zamanda rafa ulaşması gerekiyor. Lojistik firmaları bu şekilde donanımlarını sağlamadıklarından gıda firmaları da kendi işlerini kendileri görmek durumunda kalıyor. Lojistik firmalarımızın gelişmesi ile kendi taşımalarını bırakarak lojistik firmalarına bırakacaklar. Son zamanlarda kurulan lojistik köyler ve ulaşım altyapılarında tam entegrasyonun sağlanması gıda lojistiği bakımından çok önemli gelişmeler. Önümüzdeki dönemde bu faaliyetlerin giderek artması Türkiye’nin yararına olacak.
Sektör, depolama ve stok yönetimi alanında gıda güvenliği ve hijyen kriterleri açısından nasıl bir yol izliyor?
Gıda güvenliğinin pazarlığı olmaz. Bu yüzden de halk sağlığını tehlikeye sokacak her uygulamadan uzak durmalı. Gıda güvenliği, gıdanın tarladan tüketicinin sofrasına ulaşmasına kadar aynı titizlikle devam etmeli. Yani gıda üretildikten sonra, depolama, stoklama ve taşıma alanlarında da hiç kırılmadan tüketiciye ulaştırılmalı. Sektör açısından gıda güvenliği ve hijyen kriterlerine riayet etmeden tüketiciye ulaştırılması haksız rekabet olduğu kadar, halkın sağlığını da tehdit eden bir unsur. Ülkemizde gıda taşımacılığı, geçmişe oranla çok mesafe aldı, hem gıda üreten firmalarımız hem de lojistik firmalarımız bu konudaki standartlarını yükseltti. Gıda taşımacılığı yapan firmalarımızın taşımacılık hizmeti dışında, firmaların üretim planlamasına uygun her türlü lojistik hizmetini vermesi, hem kendilerini daha iyi yerlere taşıyacak hem de uluslararası arenada aranılan bir firma özelliği kazandıracak.
Artık atp’li olduk…
Aylardır TBMM’de bekledikten sonra ve 2 Mayıs 2012’de onay için Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen ATP Kanunu yürürlüğe girdi. Şimdi pratikte uygulamaya gelindi. ATP’nin öngördüğü standartlar yerine getirilirse gıdalar daha taze tüketiciye ulaşacak.
1970 yılın dünyada uygulanmaya başlayan ATP konvansiyonu insan sağlığını koruyacak bir taşımacılığı savunuyor. Türkiye ile birlikte ATP mevzuatına taraf olan ülkeler şöyle: Almanya, ABD, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belarus, Belçika, Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Karadağ, Kazakistan, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Moldova, Monako, Norveç, Özbekistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tunus, Ukrayna ve Yunanistan.