Gıda sanayinin devleri lojistik süreçlerini nasıl yönettiklerini anlattı
14/07/2017 - 14:39:00
Gıda sektöründe büyüme stratejileri ve yeni pazar arayışları, sektörün lojistik süreçlerinde karşılaştığı sorunlar, Türkiye’de soğuk zincir lojistiği ve izlenebilirlik uygulamaları, ATP Konvansiyonu ve gıda taşımacılığına yansımaları 2. Ekonomi ve Lojistik Zirvesi'nde düzenlenen “Gıda ve Soğuk Zincir Lojistiği Paneli”nde masaya yatırıldı. Panelde konuşan meslek örgütleri ve şirket temsilcileri, gıda lojistiğine tüketici taleplerinin yön verdiğini ve en önemli taleplerin ise gıda güvenliği, şeffaflık ve izlenebilirlik olduğunu belirtti.
İlkay Kayganacı - Nestlé Türkiye Tedarik Zinciri Direktörü
NESTLÉ 15 YILDIR AYNI PARTNERLE ÇALIŞIYOR
Nestlé Türkiye Tedarik Zinciri Direktörü İlkay Kayganacı, 150 yıllık geçmişi olan Nestlé’nin bir asrı aşkın süreden beri de Türkiye pazarında var olduğunu anlattı. Şirket olarak 189 ülkede, 500’e yakın fabrika ve 320 binden fazla çalışanla faaliyet gösterdiklerini açıklayan Kayganacı, 10 binin üzerinde ürünü tüketicilerle buluşturduklarını ifade etti. Nestlé’nin Türkiye’de sürdürülebilir bir şekilde büyüdüğüne kaydeden Kayganacı, “İş ortaklarımız, çalışanlarımız ve tedarikçilerimizle birlikte 7 bin kişilik bir aileyiz. 12 kategoride 800’den fazla ürünü Türk tüketicisine sunuyoruz. Tedarik zinciri dediğimizde tarımdan başlayarak üretim, satın alma, distribütörler, lojistik, ürünün rafa konulması gibi her türlü operasyonumuzun odağında tüketicilerimize duyduğumuz sevgi ve bağlılık var. Tüketicimizin istemeyeceği her türlü unsuru da bu süreçte dışarıda bırakmaya çalışıyoruz” dedi. Lojistik operasyonları Gebze’de kurulu ana dağıtım merkezi, Karacabey’deki çoklu üretim merkezlerinin yanında bulunan bir depo ve 4 ayrı dağıtım merkezinden yönettiklerini anlatan İlkay Kayganacı, satışlarını 81 distribütörler ile gerçekleştirdiklerini, 15 yıldır da aynı lojistik firmasıyla çalıştıklarını belirtti. Operasyonlarında sıfır hata, maksimum güvenlik, uygun maliyet, maksimum bulunurluk ve sürdürülebilirliğin önemine vurgu yapan Kayganacı, iş güvenliğinin de kendileri için vazgeçilmez olduğunu sözlerine ekledi. Çalıştıkları firmaları tedarikçileri olarak değil iş ortakları olarak gördüklerini anlatan İlkay Kayganacı, “Onların da bizimle aynı vizyonla hareket etmelerini bekliyoruz. Çünkü nihayetinde hedefimiz tüketicilerimizi Nestlé ürünleriyle mutlu edebilmek” dedi.
Bora Tanyel - ETİ Gıda Satış ve Lojistik Operasyonlar Müdürü
ETİ GÜCÜNÜ HIZLI VE TAZE DAĞITIMDAN ALIYOR
ETİ Gıda’nın kendi öz kaynaklarıyla lojistik faaliyetlerini sürdürdüğünü açıklayan şirketin Satış ve Lojistik Operasyonlar Müdürü Bora Tanyel ise, lojistik planlamasını satışın daha rekabetçi bir dağıtım kanallarına sahip olabilmesi üzerine kurguladıklarını anlattı. ETİ’nin rekabetçi bir pazarda faaliyet gösterdiğini hatırlatan Tanyel, bu sebeple ürünlerin satış yerlerine en önce ve güvenli olarak ulaştırılmasının belirleyici olduğunu aktardı. Bulundukları kategorilerde planlı bir tüketimin söz konusu olmadığının altını çizen Tanyel, “Ürünlerin görsel olarak etkili bir yerde bulunması, taze olması, kendini beğendirebilmesi ve seçtirmesi çok kıymetli. Bu aşamada aktif nokta sayımız, aktif nokta başına düşen cirolarımız ve yaygınlığımız öne çıkıyor. Bunun da yolu etkili bir şehir içi dağıtım sisteminden geçiyor” şeklinde konuştu. ETİ Gıda’nın lojistik faaliyetlerinin odağında; hızlı hareket ederek tüketicinin taleplerine en kısa sürede cevap verebilmenin bulunduğunu aktaran Bora Tanyel, bu durumun satış noktalarına yakın olmayı gerektirdiğini söyledi. Diğer bir parametreyi tazelik olarak nitelendiren Tanyel, ürünlerin soğuk zincir kırılmadan en kısa süre içinde raftaki yerini almasına dikkat ettiklerini söyledi. Geçtiğimiz yıl itibariyle İstanbul’da 2 konsolidasyon merkezi kurduklarını açıklayan Tanyel söyle konuştu: “Ürünlerimizin taze olarak satış kanallarına teslim edilebilmesi için ziyaret sıklığımızı artırıyor olmamız gerekiyor. Ziyaretlerin sıklaşması araç doluluklarından taviz vermek gibi sonuçlara yol açabiliyor. Bu gerçekten hareketle İstanbul’un her iki yakasında birer konsolidasyon merkezi oluşturduk. Özellikle Alaska Frigo ve ETİ Süt Burger gibi ürünlerimizin satış cirolarını artırmak istiyoruz. Hattan çıkan ürünleri bu konsolidasyon merkezlerine ulaştırıyoruz. Daha sonra şehrin içerisinde uygun lokasyonlar bularak aktarma istasyonları geliştirmek ve buradan da araçlarla satış noktalarına ulaştırıyoruz. 4 kategoride ürünlerimizin aynı anda taşınabildiği ve dağıtılabildiği taşıma ve depolama çözümleri geliştirdik. Bu yapı sayesinde şehir içinde aktif satış noktası sayımızı artırdık. Bu noktalara daha fazla taze ürün sunabiliyoruz.”
Demirhan Tunç - Godiva Türkiye Tedarik Zinciri Müdürü
GODIVA’DA BAŞARININ SIRRI YENİ NESİL LOJİSTİK
Godiva Türkiye Tedarik Zinciri Müdürü Demirhan Tunç da yaptığı sunumda, kurulduğu 1926 yılından bugüne premium çikolata pazarının devlerinden biri olan ve 10 yıl önce Yıldız Holding bünyesine katılan Godiva’nın lojistik süreçleri hakkında bilgi verdi. Godiva’nın 100’den fazla ülkede 750’nin üzerinde mağazasıyla lezzetlerini tüketicilere ulaştırdığını açıklayan Tunç, marka olarak 2010’dan itibaren Türkiye pazarında perakende, kurumsal satış (horeca) ve e-ticaret kanalları aracılığıyla faaliyet gösterdiklerini, perakende kanalında 12 mağaza ve 3 kiosklarının bulunduğunu anlattı. Dağıtım süreçlerinde soğuk zincirin çok yoğun kullanıldığına vurgu yapan Tunç, “Godiva premium bir marka ve ürünlerimiz rakiplerimize göre biraz pahalı. Bu sebeple lojistikte kaliteli süreçlerden taviz vermememiz çok önemli” dedi. Godiva’nın depolama sistemini yüksek standartlı bir hastaneye benzeten Demirhan Tunç, üst düzeyle hijyen kurallarının uygulandığını ve yüksek teknolojili ekipmanların kullanıldığını aktardı. Konuşmasında HGD ve EMD Depo çözündürme operasyonundan da söz eden Tunç, Godiva dağıtım merkezi ve Türkiye operasyonu hakkında detayları paylaştı. “Yeni nesil lojistik eşittir mağazaya teslimat” diye konuşan Tunç, bu sürecin faydalarını ise; lojistik maliyetlerin azaltılması, ürün tazeliği, zamandan tasarruf, kârlılık artışı ve iade optimizasyonu olarak sıraladı.
Prof. Dr. Mehmet Pala - Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi
GIDA SANAYİ LOJİSTİĞİN ÖNEMİNİN FARKINDA
Prof. Dr. Mehmet Pala da, gıda sanayinin ülke ekonomisi ve beslenme açısından çok önemli bir sektör olduğunu söyledi. Böylesine önemli bir sektörün hammadde, teknoloji, maliyet ve ihracat gibi bazı sorunlarının olduğuna dikkat çeken Pala, “Bu panelimizde yapılan konuşmalardan da anlıyoruz ki lojistik de bu işin çok önemli bir parçası. Gıda firmalarının önemli bir maliyeti lojistik kalemine gidiyor. Ayrıca ülkemizde gıda firmaları lojistiğin önemini çok iyi biliyor ve bu süreci en iyi şekilde yönetme gayreti içindeler. Dolayısıyla lojistik konusunun doğru olarak anlaşıldığını görüyorum. Bu da uzun yıllar gıda sanayinde ve üniversitede çalışmış biri olarak beni çok mutlu etti. Bu vesileyle bütün konuşmacılarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Necdet Buzbaş – TÜGİS Başkanı
GÜVENLİ GIDAYA ERİŞİMİN YOLU LOJİSTİKTEN GEÇİYOR
Türkiye gıda sektörünün 164 milyar dolar büyüklüğüne ulaştığını anlatan TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş, 83 milyar dolar ciro, 42 bin 560 adet işletme ve 564 bin 778 çalışan ile sektörde yer aldığına dikkat çekti. Buzbaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’ncü yılı olan 2023’te gıda sektörü için 300 milyar dolarlık büyüklük, 150 milyar dolarlık tarım hasılası ve 40 milyar dolarlık da ihracat hedefinin konulduğunu belirtti. Gerek iç, gerekse dış pazarda gıda değer zincirinin en önemli halkasının ürünlerin tüketici ile buluşturulması olduğunu dile getiren Necdet Buzbaş, “Bunun taahhüt edilen zamanda, eksiksiz ve hasarsız, kabul edilebilir maliyetle yapılması çok önemli. Gıda sanayi ile lojistiğin yolları hammadde tedarikinden başlayarak tüketici ile buluşmaya kadar uzanıyor. Gıda ürünleri diğer sektör ürünlerine göre farklı. Koku çeken, kırılgan, çabuk bozulan vs. özel şartlar istiyor” dedi. Türkiye’de aylık enflasyonunun yükselmesinde gıda fiyatlarındaki oynaklığın en büyük neden olarak görüldüğünü ifade eden Buzbaş, “Gıda maddeleri enflasyonu genel enflasyonu %30 oranında etkiliyor. Enflasyona konu ürün sepetinde gıda ve içecek ürünlerinin ağırlığı %21.77. Tüm sorunlar lojistik eksiklikten kaynaklanıyor. Doğru depolama ve sevkiyat yapılmaması sebze ve meyvede %40 israfa neden oluyor” diye konuştu.
Gıda lojistiğinin ürüne özgün şartları gerekli kıldığını ve bu şartların sağlanmasının maliyeti artıracağını vurgulayan Necdet Buzbaş, gıda sektörünün lojistik talep listesini şöyle sıraladı: “Üst seviyede güvenlik tedbirleri, çalıntı durumunda sistematik takip, riske karşı sigorta, depolama ve nakliye süreçlerinde AIB standartları, eğitilmiş işgücü ve sürdürülebilir istihdam, dönemsel ihtiyaçlara cevap verecek esneklik, küçülen siparişler ve artan teslimat frekanslarının getireceği maliyet artışlarını düşürecek ortak projeler üretme kapasitesi. Kalite standartlarını sağlayacak uygun maliyetler sunma becerisi (çift katlı araç, yüksek tonajlı tankerler, silobas, otomatik elleçleme, güzergah optimasyonu, farklı modların birlikteliği, frigofrik çözümler), ürün izlenebilirliği ve recall (geri çağırma) sağlayabilecek yapı, depolama ve nakliye sırasında sıcaklık, nem, hava basıncı, konum vb. kontrolü ve kayıt (ATP Konvansiyonuna uygunluk), depolama ve nakliye sırasında farklı ürünlerin etkileşiminin önlenmesi sertifikalı ürünler (organik, helal, koşar vb.) için uygun altyapı, iade ürünler için toplama sistematiği, yeterli düzeyde FİFO (önce giren önce çıkar) ve FEFO (süresi önce biten önce çıkar) uygulamaları için sistem altyapısı gerekiyor.”
İlknur Menlik - TGDF Genel Sekreteri
LOJİSTİK SÜREÇLERDE ŞEFFAFLIK İSTENİYOR
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Genel Sekreteri İlknur Menlik, tarladan sofraya kadar tüm süreçlerde gıda sektörün birçok sorunla karşılaştığını anlattı. Gıda sektöründe faaliyet gösteren tüm bileşenler açısından birinci önceliğin gıda güvenliğinin sağlanması olduğunu belirten Menlik, “Geldiğimiz noktada birçok şey hızla değişiyor. Bu değişimde ilk sırayı tüketici trendleri alıyor. Artık sağlıklı ve katma değeri yüksek ürünler talep ediliyor. Bu durum gıda zincirinin geriye dönük bütün halkalarına da ciddi anlamda yön veriyor” dedi. 2016 yılında Berlin Teknik Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada gıda lojistiğini şekillendiren trendler üzerinde durulduğunu ve 100 gıda işletmesiyle bir anket yapıldığını aktaran Menlik, bu araştırmaya göre tüketicilerin gıdayla ilgili lojistik başlığı altındaki tüm operasyonlarda daha şeffaf bir süreç görmek istediklerinin ortaya çıktığını söyledi. Menlik “Dolayısıyla yoğun bir baskı hisseden gıda üreticileri de değer zinciri içindeki tüm oyunculara karşı beklenti ve yaptırımlarını artırıyorlar” ifadesini kullandı. Lojistik sektörünün verilerin aktarımı dışında kalan her şeyi taşıdığını ve taşımaya devam edeceğini kaydeden TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik, bu noktada sürdürülebilirlik ve çevrenin korunması gibi konularda sorunlar yaşandığını açıkladı. Gıdaların son tüketiciye ulaşımına kadar bütün süreçlerdeki o ürünün karbon ayak izinin ne kadar azaltıldığının günümüzde çok önemli hale geldiğini vurgulayan Menlik, “Bu çerçevede gözler lojistik sektörüne çevriliyor. Dolayısıyla bu sektörden yasaların haricinde gıda sanayicilerinin de ciddi beklentileri var” dedi.
İlker Güney – MEYED Başkanı
TÜKETİCİ İZLENEBİLİRLİĞİN MALİYETİNİ KARŞILAMAYA HAZIR
Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Güney ise, meyve suyu ve lojistik sektörleri arasındaki sürdürülebilirlik ilişkisine değindi. Türkiye’de meyve suyu ve salça sektörlerinin 3,5 – 4 milyon tonluk hammaddeyi opere ettiğini ve bunun 16 milyonluk bir nüfusu ilgilendirdiğini belirten Güney, sürdürülebilirliğin ciddi bir soru işareti olarak ortaya çıktığını anlattı. Özellikle tüketici baskısının artmaya başlamasıyla birlikte söz konusu bu nüfusun bu işi yapma arzusunun ortadan kalktığını ifade eden Güney, “Gelişmiş ülkelerde örneğin ABD’de çok büyük ovalar yapılmış, tarım ve hayvancılık çok iyi tamamlandığı için sistem kooperatifler üzerinden işlerlik kazanmış. Ancak bu sistemin ayağında bir kriter belirlemişler. Bu kriter ise lojistik ulaşılabilirliktir. Lojistik ulaşılabilirlik ile sürdürülebilir ilişkinin bağı kurulmuş. Avrupa kıtasında da benzer bir sistem görüyoruz. Karayolu, tren ve denize inen bir yapı var. Bu aşamada ülkemiz önemli bir konuma sahip. 2050 yılında Türkiye, dünya nüfusunun %80-85’ine hizmet veren lojistik bir üsse dönüşebilir. Peki buna ne kadar hazırız diye baktığımızda demiryollarıyla ilgili bir sıkıntımızın olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz” şeklinde konuştu. Günümüzde tüketicilerin gıda ürünlerinde izlenebilirliği görmek istediklerinin altını çizen İlker Güney, şöyle devam etti: “Tüketici lojistik firmasının ürünü tarladan nasıl aldığını, nasıl taşıdığı, limanda gemiye nasıl yüklediğini, bununla ilgili belirli kontiminasyonları ve ısı değişikliklerini nasıl kontrol ettiğini bilmek istiyor. Bu çerçevede üretici firma ve lojistik partnerinin aynı şeyleri düşünmesi ve ortak bir strateji geliştirmesi büyük önem teşkil ediyor. Buradan kaynaklanacak ilave maliyetten de korkmamak gerekiyor. Çünkü izlenebilirliği talep eden tüketici de bundan kaynaklı olarak ürüne yansıyacak ek maliyeti ödemeye hazır. Her müşteriye aynı hizmeti veren bir kalite standardına geçmemiz gerekiyor. Çünkü müşteri kaybetmenin maliyeti felakettir.”
Dr. İrfan Demiryol – Meta Fonksiyonel Gıda Genel Müdürü
AR-GE VE İNOVASYONDAKİ SORUNLAR AŞILMALI
Meta Fonksiyonel Gıda Genel Müdürü Dr. İrfan Demiryol da konuşmasında gıda üretimi, gıda sanayinin yapısı ve AR-GE hakkında bilgiler verdi. Türkiye’de 38,5 milyon ton hububat, 30 milyon ton sebze, 18-20 milyon ton meyve, 1 milyon ton kırmızı et, 2 milyon ton civarında beyaz et ve 18-19 milyon ton da süt üretiminin gerçekleştiğini kaydeden Demiryol, 42 binden fazla işletmenin gıda sektöründe faaliyet gösterdiğini açıkladı. Ürünlerin bozulması ve yeni ürünlerin geliştirilmesi yönünde birtakım sorunların yaşandığını anlatan Demiryol, rekabetin artmasıyla birlikte gıda ürünlerinin kontrolü sürecinde tüketicilerin daha talepkar davrandıklarını belirterek, “Kontrolün üretimin dışına çıktığını görüyoruz. Artık talep eden fabrika ya da laboratuvarlar değil tüketiciler. Dolayısıyla tüketici beklentileri AR-GE sürecinde anlamlı bir hale geliyor” diye konuştu. TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de AR-GE’ye 131 milyon TL’nin harcandığını anlatan Dr. İrfan Demiryol, bu paranın üçte birinin personel maaşlarına, %20’lık kısmının ekipman giderlerine gittiğini açıkladı. 2015 yılında Türkiye gıda sanayinin üretim değerinin 155 milyar dolara ulaştığını dile getiren Demiryol şöyle devam etti: “Bahsi geçen üretim değeriyle AR-GE’ye ayrılan parayı birbirine böldüğümüzde binde 8 gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Dolayısıyla AR-GE’nin yapılıp yapılmadığını tartışmaya sunmamız lazım. Mühendis ve teknisyen düzeyinde AR-GE bölümlerinde 1000’den az kişi çalışıyor. Yani 42 bin işletmemizde 1000 AR-GE görevlisi istihdam ediliyor. Bir başka deyişle 40 işletmenin sadece 1 tanesinde AR-GE mühendisi ya da teknisyenleri bulunuyor. Bu görevlilerin ne kadar AR-GE ile uğraştıklarını tartışmak gerekiyor. İSO 500 listesine girmeyi başaran 90 gıda firmasının sadece 11’i kurumsal AR-Ge’lerini kurmuş durumda. Buradan firmalarımızın işletme AR-GE’lerinin olmadığı gibi bir anlam çıkmasın. AR-GE’nin temelinde bilimsel bir işlemin olması gerekir. Belki şirketlerin büyümesi AR-GE’ye ayrılan payın da artmasını hızlandırabilir. Eğer tüketici tarafından bir üründe bir değer yaratabiliyorsanız bu inovasyon olarak tanımlanıyor. Umarım gıda sanayimiz bu alandaki sıkıntıları aşar.”