2013 ABD ve AB için 2014 ise Türkiye için zor geçecek!
29/01/2013 - 15:16:00
İhracatın ekonomiyi sırtladığı 2012’nin makro dengeler açısından hedeflerden sapılan bir yıl olduğunu düşünen Prof. Dr. Kerem Alkin, buna karşın 2013 yılında yatırım maratonunun hız kesmeyeceğini ve tüketim harcamalarında yükselişle reel sektörün yüzünün güleceğini öngörüyor. Alkin, Euro Bölgesi’ndeki seçimlerin ve ABD’deki mali uçuruma yönelik çabaların küresel ekonomiyi kritik bir eşiğe getirebileceğini aktarırken, Türkiye için ise siyasi açıdan zorlu etaplarla dolu 2014’ün bir sınav yılı olacağına dikkat çekiyor.
Küresel krizin oluşturduğu yeni dünya düzeninde güçlü bir oyuncu olmak adına ekonomide stratejik adımlar atmayı sürdüren Türkiye, 2013’e de büyük hedeflerle girdi. Global ekonomideki gelişmelerin bu hedefleri sekteye uğratıp uğratmayacağını bugünden kestirmek zor olsa da, Ekonomist Prof. Dr. Kerem Alkin’e göre Türkiye’nin ‘ekonomide devler ligindeyim’ diyebilmesi için katetmesi gereken uzun bir mesafe var. “Sanayi stratejimizi ve birçok alanda başlattığımız yapısal dönüşümü tamamlamamız gerekiyor ki, dünyada iddialı bir ekonomi olabilelim. Yüksek teknoloji üreten bir ekonomi olmaya yönelik eksikliklerimizi tamamlamalıyız” diyen Alkin, Türkiye’nin Dünya Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nda 1,04 - 1,06 düzeyinde olan payının %3’lere çıkarılması gerektiğini söylüyor. Alkin’e göre eğer zoru başarıp, gelecek 10-12 yıllık dönemde payımızı yüzde 3’lere çıkaramazsak önemli bir ekonomi olma şansımızı da yitireceğimizi belirtiyor.
2014 yılının Türkiye adına kritik bir eşik olabileceğinin de altını çizen Alkin, Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlere ek olarak milletvekili seçimlerinin de erkene çekilmesi halinde ekonominin bir sınavdan geçebileceği uyarısında bulunuyor. Alkin, “Şu anda seçimin aritmetiği bilemiyoruz. Ancak her ne olursa olsun, 2014 siyasi açıdan ilginç gelişmelere sahne olacak. Çok zorlu etaplarda dolu bir yıl, ekonominin de bu durumdan etkilenmemesi neredeyse imkansız” şeklinde konuşuyor.
EkoLojistik bölümümüzün ilk konuğu olan Prof. Dr. Kerem Alkin’le Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri ve gelecek öngörülerini konuştuk.
Sizce Türk ekonomisi açısından 2012 nasıl bir yıl oldu? Hedeflere ulaşılabildiğini söyleyebilir miyiz?
Makro hedefler açısından değerlendirdiğimizde, Türkiye ekonomisi için 2012’nin hedeften sapma gösterilen bir yıl olduğunu ifade edebiliriz. Sene başındaki %4’lük büyüme hedefinin gerçekleşmesine yönelik unsurlara baktığımızda; net ihracatın büyümeye katkısı zaten planlanmaktaydı. Ancak altını çizmek gerekir ki, ihracatçının büyük çabasıyla, net ihracatın büyümeye katkısı hedeflenenin de üzerinde gerçekleşti. Bir puana yakın, pozitif bir sapma oldu. Buna karşılık, tüketim harcamalarının da büyümeye olan katkısının 0.8 puan olması bekleniyordu ancak görünen o ki, yılı -0.2 veya -0.3 ile bitirecek. Yani burada da ihracatın tam tersine, bir puana yakın negatif bir sapmadan söz ediyoruz. Bu durum esnafın ve reel sektörün moralini bir miktar bozdu.
Yatırım harcamalarının ise büyümeye net bir katkısı öngörülmüyordu, zaten beklenen de gerçekleşti. İç talep yavaşlayınca, özel sektör de bunun doğal sonucu olarak yatırımlarını erteledi.
Bu noktada Türkiye’nin yeni bir büyüme modeline ihtiyacı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Net ihracatın 2 puan, tüketim harcamalarının 0.5 puan, yatırım harcamalarının ise 1 ila 1.5 puan katkı sağladığı bir ekonomik büyüme modeli planlamamız gerekiyor. Böylece Türkiye minimum %4’ün üzerinde büyümeyle yoluna devam edebilir. Net ihracatın ekonomik büyümeye olan katkısını en az 2 puan düzeyinde tutmayı başarırsak, bu cari açığı da kontrol ettiğimizi gösterir. Dolayısıyla ihracatçıyı destekleyen bir kur politikası izler hale geliriz.
CARİ AÇIK OLMADAN BÜYÜME ŞİMDİLİK HAYAL!
Peki Türkiye’nin cari açık olmadan büyümesi mümkün mü?
Hayır… Çünkü, cari açığın gerekçelerine baktığımızda hammadde ve yatırım malı ihtiyacı öne çıkıyor. Birçok makro gerekçeye paralel olarak yatırım malında ve hammaddede yurtdışına bağımlı olduğumuzu biliyoruz. Bu tabloyla birlikte belirli oranlarda büyümeyi hedefliyorsak, o zaman kendimizi hiç üzmeyeceğiz ve cari açıkla yolumuza devam edeceğiz. Ama bu arada dünyaya sattığımız malların katma değerini de yükseltmeyi başarırsak, ihracattan elde ettiğimiz kilogram başına geliri artırırsak ne olur? Örneğin 2011 yılında Türkiye’nin dünyaya yaptığı ihracatın değeri kg başına 1.46 dolar iken, 2012’de 1.52 dolara yükseldi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da dile getirdiği gibi bu rakam 3 dolara yükseldiğinde, Türkiye’nin de kaderi değişecek.
2013 için nasıl bir Türkiye ekonomisi öngörüyorsunuz? Şirketler için bu yılın tasarruftan ziyade yatırım yılı olacağına katılıyor musunuz?
İç talebin ekonomik büyümedeki rolünün çok daha ciddi oranda artırıldığı, hem tüketim hem de yatırım harcamalarının pozitif katkı sağladığı bir yıl hedefleniyor. Dolayısıyla 2013’te net ihracatın da ekonomik büyümede rolü olmasını istiyoruz. Fakat bu yıl neredeyse 0 puan olarak öngörülmüş. Eğer iç talep beklenen katkıyı sağlarsa, 2012’ye göre reel sektör çok daha mutlu bir yıl geçirecektir.
İç talepteki artışa yönelik öngörüleri ve ihracattaki hedefleri dikkate aldığımızda yatırım yapabilme kabiliyeti kuvvetli olan firmalar, mutlaka bu trendlerini sürdüreceklerdir. Bu da Türkiye ekonomisine olumlu katkı sağlayacaktır. Kaldı ki enerji verimliliği ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler ile kentsel dönüşüm çalışmalarının etkisiyle inşaat ve yapı malzemeleri sektörü de hareketlenecektir. Bunlara ek olarak, yabancı yatırımcı sayısında da artış olabilir. Bakan Çağlayan Ocak ayı sonuna kadar 8.5 milyar dolar düzeyinde yeni bir stratejik yatırım paketinin açıklanacağını, görüşmelerin son aşamada olduğunu söyledi.
ALKIŞLAR ŞIMARTMASIN, KRİZ DAHA BİTMEDİ!
Son birkaç yıldır süregelen küresel kriz bu yıl da etkisini hissettirecek mi? Yoksa Türkiye’yi yine teğet mi geçecek?
Küresel krizin bitmediğini, sadece faz değiştirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle global riskler aynı ölçüde olmasa da varlığını sürdürmekte. Türkiye’nin de krizin yeni aşamalar yaşayabileceği gerçeğinden hareketle, çok dikkatli adımlar atması gerekiyor. Uluslararası ölçekte beğenilen ve alkışlanan bir ekonomi olmak bizi şımartmamalı! Tam tersine bu performansımızı sürdürebilmek ve dünya ekonomisindeki aktörlere doğru mesajlar vermek adına tedbiri elden bırakmamalıyız. Bu da Türkiye’de tasarrufları hızlandırmaktan, hane halkının borç yükümlülüğünün milli gelire oranla çok yukarıda artmasına izin vermemekten geçiyor.
Dünya ekonomisinde ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz? Öne çıkan ülkeler hangileri olacak? Bizi yeni sürprizler bekliyor mu?
Bu yıl, ABD’de ve Euro Bölgesi’nde çok önemli bir büyüme beklentisi olmadığı için, dünyanın gözü yine Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya gibi ekonomilerde olacak. Türkiye’nin de ortaya koyacağı performans son derece önemli. Euro Bölgesi’nde 2013, aynı zamanda seçim yılı. Şubat ayında İtalya’da gerçekleşecek seçimlerde ortaya çıkacak olan tablo, AB’nin geleceği açısından çok önemli. Eğer seçimlerde karmaşık bir siyasi yapı ortaya çıkarsa, İtalyan ekonomisinin alacağı tedbirlerin yakından izlenmesi gerekebilir.
ABD’de ise Cumhuriyetçiler ve Demokratların mali uçurumla ilgili tartışmaları daha çok su götüreceğe benziyor. Bu yüksek tansiyon esnasında ABD ekonomisinin kilitlenmesi, federal hükümetin işleyemeyecek noktaya gelmesi dünya ekonomisi için sıkıntıların artması anlamına gelebilir. Mali uçurum problemi derinlik kazanırsa, ABD’nin bu yıl hedeflediği büyüme rakamından bir puanlık, küresel ekonominin de 0.4 puanlık bir kayba uğrayacağından endişe duyuluyor. 2013 sonu itibariyle parasal genişlemeye son vereceği yönünde mesajlar ileten Amerikan Merkez Bankası’nın da kararları dikkatle takip edilecek. Bu karardan altın başta olmak üzere emtia fiyatlarının nasıl etkileneceğini ve bunun gelişmekte olan ülkelere yansımalarını doğru okumak durumundayız. Kasım ayında Almanya’daki seçimleri de göz ardı etmemek lazım. Özetle, 2013 başından sonuna ilginç bir yıl olacağa benziyor desek yanlış olmaz.
ENFLASYONDA TEHLİKE ÇANLARI MI ÇALIYOR?
Prof. Dr. Kerem Alkin, Türkiye’nin 1969 yılından bu yana en düşük yılsonu enflasyon rakamını kaydettiğine dikkat çekiyor. Buna karşın geniş hane halklarını etkileyen rakamların aslında beklenenden yüksek seyrettiğine de işaret eden Alkin’e göre aslında Türkiye’nin enflasyonla ilgili sıkıntıları henüz bitmiş değil. Hizmetler sektöründeki fiyat katılığının ve kamu maliyesini dengede tutmak adına vergilerle ilgili dolaylı ayarlamaların enflasyon ile mücadeleyi olumsuz etkilediğinin altını çizen Alkin, “Enflasyonda kalıcı bir sonuç elde etmek istiyorsak bunların dozajını düşük tutmalıyız” diyor. Alkin, enflasyonun 2013 için seyri için de ekonomistlerin ikiye bölündüğünü, bazılarının düşüşün devam edeceğini savunurken, bir bölümünün de yüzde 6’nın da altına ineceğini savunduğunu aktarıyor. Bu noktada ekonominin kaptanlarına büyük rol düştüğünü ifade eden Alkin, “Merkez Bankası’nın %5 enflasyon hedefini tutturmak için sert bir para politikası izlemesine genellikle hükümet izin vermiyor. Bunun için bir emir-komite zinciri çalışmıyor ama hissettirilen algıyla Merkez Bankası tam bağımsız hareket etme noktasında kendini rahat bulamıyor. Bu gerçeğe dikkat edilmeli” diye konuşuyor.
LOJİSTİK DE 21. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ AKTÖRLERİNDENİZ
Ticari hareketliliğin tam ortasında yer alan Türkiye’nin lojistik açıdan çok ciddi bir HUB olma özelliği taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Kerem Aklin, hayata geçirilmesi planlanan yatırımları da son derece stratejik buluyor. Alkin, “Global ölçekli demiryolu projeleri, karayolu taşımacılığı için çizilen yeni rotalar, havayolundaki açılımlar dikkate alındığında Türkiye lojistik anlamda dünyadaki en stratejik ülkelerden biri olma rolünü üstlenecek. Bu kapsamda komşu ülkelere verebileceğimiz lojistik hizmetlerin çeşitliğini artırmamız, altyapıyı güçlendirecek yatırımları süratle hayata geçirmemiz gerekiyor. Gümrüklerdeki modernizasyon çalışmaları da önemli bir role sahip. Türkiye 21. yüzyılda lojistik açıdan da dünyadaki en kritik ekonomilerden biri. Bunun hakkını mutlaka vermemiz gerekiyor” diye konuşuyor.
2014 yılının Türkiye adına kritik bir eşik olabileceğinin de altını çizen Alkin, Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlere ek olarak milletvekili seçimlerinin de erkene çekilmesi halinde ekonominin bir sınavdan geçebileceği uyarısında bulunuyor. Alkin, “Şu anda seçimin aritmetiği bilemiyoruz. Ancak her ne olursa olsun, 2014 siyasi açıdan ilginç gelişmelere sahne olacak. Çok zorlu etaplarda dolu bir yıl, ekonominin de bu durumdan etkilenmemesi neredeyse imkansız” şeklinde konuşuyor.
EkoLojistik bölümümüzün ilk konuğu olan Prof. Dr. Kerem Alkin’le Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri ve gelecek öngörülerini konuştuk.
Sizce Türk ekonomisi açısından 2012 nasıl bir yıl oldu? Hedeflere ulaşılabildiğini söyleyebilir miyiz?
Makro hedefler açısından değerlendirdiğimizde, Türkiye ekonomisi için 2012’nin hedeften sapma gösterilen bir yıl olduğunu ifade edebiliriz. Sene başındaki %4’lük büyüme hedefinin gerçekleşmesine yönelik unsurlara baktığımızda; net ihracatın büyümeye katkısı zaten planlanmaktaydı. Ancak altını çizmek gerekir ki, ihracatçının büyük çabasıyla, net ihracatın büyümeye katkısı hedeflenenin de üzerinde gerçekleşti. Bir puana yakın, pozitif bir sapma oldu. Buna karşılık, tüketim harcamalarının da büyümeye olan katkısının 0.8 puan olması bekleniyordu ancak görünen o ki, yılı -0.2 veya -0.3 ile bitirecek. Yani burada da ihracatın tam tersine, bir puana yakın negatif bir sapmadan söz ediyoruz. Bu durum esnafın ve reel sektörün moralini bir miktar bozdu.
Yatırım harcamalarının ise büyümeye net bir katkısı öngörülmüyordu, zaten beklenen de gerçekleşti. İç talep yavaşlayınca, özel sektör de bunun doğal sonucu olarak yatırımlarını erteledi.
Bu noktada Türkiye’nin yeni bir büyüme modeline ihtiyacı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Net ihracatın 2 puan, tüketim harcamalarının 0.5 puan, yatırım harcamalarının ise 1 ila 1.5 puan katkı sağladığı bir ekonomik büyüme modeli planlamamız gerekiyor. Böylece Türkiye minimum %4’ün üzerinde büyümeyle yoluna devam edebilir. Net ihracatın ekonomik büyümeye olan katkısını en az 2 puan düzeyinde tutmayı başarırsak, bu cari açığı da kontrol ettiğimizi gösterir. Dolayısıyla ihracatçıyı destekleyen bir kur politikası izler hale geliriz.
CARİ AÇIK OLMADAN BÜYÜME ŞİMDİLİK HAYAL!
Peki Türkiye’nin cari açık olmadan büyümesi mümkün mü?
Hayır… Çünkü, cari açığın gerekçelerine baktığımızda hammadde ve yatırım malı ihtiyacı öne çıkıyor. Birçok makro gerekçeye paralel olarak yatırım malında ve hammaddede yurtdışına bağımlı olduğumuzu biliyoruz. Bu tabloyla birlikte belirli oranlarda büyümeyi hedefliyorsak, o zaman kendimizi hiç üzmeyeceğiz ve cari açıkla yolumuza devam edeceğiz. Ama bu arada dünyaya sattığımız malların katma değerini de yükseltmeyi başarırsak, ihracattan elde ettiğimiz kilogram başına geliri artırırsak ne olur? Örneğin 2011 yılında Türkiye’nin dünyaya yaptığı ihracatın değeri kg başına 1.46 dolar iken, 2012’de 1.52 dolara yükseldi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da dile getirdiği gibi bu rakam 3 dolara yükseldiğinde, Türkiye’nin de kaderi değişecek.
2013 için nasıl bir Türkiye ekonomisi öngörüyorsunuz? Şirketler için bu yılın tasarruftan ziyade yatırım yılı olacağına katılıyor musunuz?
İç talebin ekonomik büyümedeki rolünün çok daha ciddi oranda artırıldığı, hem tüketim hem de yatırım harcamalarının pozitif katkı sağladığı bir yıl hedefleniyor. Dolayısıyla 2013’te net ihracatın da ekonomik büyümede rolü olmasını istiyoruz. Fakat bu yıl neredeyse 0 puan olarak öngörülmüş. Eğer iç talep beklenen katkıyı sağlarsa, 2012’ye göre reel sektör çok daha mutlu bir yıl geçirecektir.
İç talepteki artışa yönelik öngörüleri ve ihracattaki hedefleri dikkate aldığımızda yatırım yapabilme kabiliyeti kuvvetli olan firmalar, mutlaka bu trendlerini sürdüreceklerdir. Bu da Türkiye ekonomisine olumlu katkı sağlayacaktır. Kaldı ki enerji verimliliği ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler ile kentsel dönüşüm çalışmalarının etkisiyle inşaat ve yapı malzemeleri sektörü de hareketlenecektir. Bunlara ek olarak, yabancı yatırımcı sayısında da artış olabilir. Bakan Çağlayan Ocak ayı sonuna kadar 8.5 milyar dolar düzeyinde yeni bir stratejik yatırım paketinin açıklanacağını, görüşmelerin son aşamada olduğunu söyledi.
ALKIŞLAR ŞIMARTMASIN, KRİZ DAHA BİTMEDİ!
Son birkaç yıldır süregelen küresel kriz bu yıl da etkisini hissettirecek mi? Yoksa Türkiye’yi yine teğet mi geçecek?
Küresel krizin bitmediğini, sadece faz değiştirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle global riskler aynı ölçüde olmasa da varlığını sürdürmekte. Türkiye’nin de krizin yeni aşamalar yaşayabileceği gerçeğinden hareketle, çok dikkatli adımlar atması gerekiyor. Uluslararası ölçekte beğenilen ve alkışlanan bir ekonomi olmak bizi şımartmamalı! Tam tersine bu performansımızı sürdürebilmek ve dünya ekonomisindeki aktörlere doğru mesajlar vermek adına tedbiri elden bırakmamalıyız. Bu da Türkiye’de tasarrufları hızlandırmaktan, hane halkının borç yükümlülüğünün milli gelire oranla çok yukarıda artmasına izin vermemekten geçiyor.
Dünya ekonomisinde ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz? Öne çıkan ülkeler hangileri olacak? Bizi yeni sürprizler bekliyor mu?
Bu yıl, ABD’de ve Euro Bölgesi’nde çok önemli bir büyüme beklentisi olmadığı için, dünyanın gözü yine Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya gibi ekonomilerde olacak. Türkiye’nin de ortaya koyacağı performans son derece önemli. Euro Bölgesi’nde 2013, aynı zamanda seçim yılı. Şubat ayında İtalya’da gerçekleşecek seçimlerde ortaya çıkacak olan tablo, AB’nin geleceği açısından çok önemli. Eğer seçimlerde karmaşık bir siyasi yapı ortaya çıkarsa, İtalyan ekonomisinin alacağı tedbirlerin yakından izlenmesi gerekebilir.
ABD’de ise Cumhuriyetçiler ve Demokratların mali uçurumla ilgili tartışmaları daha çok su götüreceğe benziyor. Bu yüksek tansiyon esnasında ABD ekonomisinin kilitlenmesi, federal hükümetin işleyemeyecek noktaya gelmesi dünya ekonomisi için sıkıntıların artması anlamına gelebilir. Mali uçurum problemi derinlik kazanırsa, ABD’nin bu yıl hedeflediği büyüme rakamından bir puanlık, küresel ekonominin de 0.4 puanlık bir kayba uğrayacağından endişe duyuluyor. 2013 sonu itibariyle parasal genişlemeye son vereceği yönünde mesajlar ileten Amerikan Merkez Bankası’nın da kararları dikkatle takip edilecek. Bu karardan altın başta olmak üzere emtia fiyatlarının nasıl etkileneceğini ve bunun gelişmekte olan ülkelere yansımalarını doğru okumak durumundayız. Kasım ayında Almanya’daki seçimleri de göz ardı etmemek lazım. Özetle, 2013 başından sonuna ilginç bir yıl olacağa benziyor desek yanlış olmaz.
ENFLASYONDA TEHLİKE ÇANLARI MI ÇALIYOR?
Prof. Dr. Kerem Alkin, Türkiye’nin 1969 yılından bu yana en düşük yılsonu enflasyon rakamını kaydettiğine dikkat çekiyor. Buna karşın geniş hane halklarını etkileyen rakamların aslında beklenenden yüksek seyrettiğine de işaret eden Alkin’e göre aslında Türkiye’nin enflasyonla ilgili sıkıntıları henüz bitmiş değil. Hizmetler sektöründeki fiyat katılığının ve kamu maliyesini dengede tutmak adına vergilerle ilgili dolaylı ayarlamaların enflasyon ile mücadeleyi olumsuz etkilediğinin altını çizen Alkin, “Enflasyonda kalıcı bir sonuç elde etmek istiyorsak bunların dozajını düşük tutmalıyız” diyor. Alkin, enflasyonun 2013 için seyri için de ekonomistlerin ikiye bölündüğünü, bazılarının düşüşün devam edeceğini savunurken, bir bölümünün de yüzde 6’nın da altına ineceğini savunduğunu aktarıyor. Bu noktada ekonominin kaptanlarına büyük rol düştüğünü ifade eden Alkin, “Merkez Bankası’nın %5 enflasyon hedefini tutturmak için sert bir para politikası izlemesine genellikle hükümet izin vermiyor. Bunun için bir emir-komite zinciri çalışmıyor ama hissettirilen algıyla Merkez Bankası tam bağımsız hareket etme noktasında kendini rahat bulamıyor. Bu gerçeğe dikkat edilmeli” diye konuşuyor.
LOJİSTİK DE 21. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ AKTÖRLERİNDENİZ
Ticari hareketliliğin tam ortasında yer alan Türkiye’nin lojistik açıdan çok ciddi bir HUB olma özelliği taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Kerem Aklin, hayata geçirilmesi planlanan yatırımları da son derece stratejik buluyor. Alkin, “Global ölçekli demiryolu projeleri, karayolu taşımacılığı için çizilen yeni rotalar, havayolundaki açılımlar dikkate alındığında Türkiye lojistik anlamda dünyadaki en stratejik ülkelerden biri olma rolünü üstlenecek. Bu kapsamda komşu ülkelere verebileceğimiz lojistik hizmetlerin çeşitliğini artırmamız, altyapıyı güçlendirecek yatırımları süratle hayata geçirmemiz gerekiyor. Gümrüklerdeki modernizasyon çalışmaları da önemli bir role sahip. Türkiye 21. yüzyılda lojistik açıdan da dünyadaki en kritik ekonomilerden biri. Bunun hakkını mutlaka vermemiz gerekiyor” diye konuşuyor.