MÜSİAD “2013 Türkiye Ekonomisi Raporu”nu Açıkladı
25/06/2013 - 15:58:00
Müstakil Sanayici İşadamları Derneği (MÜSİAD) "2013 Türkiye Ekonomisi Raporu" nu MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK’ın sunumlarıyla kamuoyu ile paylaştı.
MÜSİAD "2013 Türkiye Ekonomisi Raporu"nu, MÜSİAD Genel Merkezi’nde düzenlediği bir basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaştı. Raporun sunumunu MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK yaptı. OLPAK, rapor için “Ekonominin mevcut göstergelerini analiz etmekle kalmayıp, ileriye dönük vizyon çizme özelliği de taşımaktadır” tanımlaması yaptı.
"Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı" başlıklı raporda finansman sorununa dikkat çekilerek "Bankacılığın Teminata Kredi Veren Sistemden Projeye de Kredi Veren Sisteme Geçmesi, Kamu Bankalarının, Mevduat Bankacılığı Kadar, Yatırım Bankacılığı Faaliyetlerinin de Ağırlık Kazanması, Bankacılık Sisteminin Proje Finansmanı için Teşvik Edilmesi, Kamu Projelerinin Finanse Edilebilir Ölçeklere Bölünmesi ve Projelerin Gerçekleştirilmesinde Tabanın Genişletilmesi, Enerji Yatırımlarında, Orta Büyüklükteki İşletmelerin de Önünün Açılması, Büyük Ölçekli Portföy Özelleştirmelerinde, Kademeli Uygulama, Kamu-Özel Sektör İşbirliklerinin Daha Fazla Etkin Kılınması" önerilerine yer verildi.
Gezi Parkı Olaylarına da değinen MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK, "Eylemlerin amacından saptırılarak başka amaçlar uğruna provoke edildiğine şahit olduk" dedi.
OLPAK bu konuda şunları söyledi: "Mayıs sonunda, çevre hassasiyeti ile başlatılan eylemlerin, amacından saptırılarak başka amaçlar uğruna provoke edildiğine şahit olduk. MÜSİAD olarak, farklı düşüncelerin, şiddet içermeden ve şiddetle karşılaşmadan ifade edilebilmesini savunduk. Elbette, demokrasiden ve özgürlüklerden yanayız. Ancak, talepleri ifade etme özgürlüğünün, ülkenin başbakanına hakaret etme, kamu ve vatandaşa ait mallara, sosyal hayata, iş hayatının sürmesine zarar verme aşamasına getirilmesine ve gösteri terörüne de karşıyız."
Türkiye’nin Gücü Test Edildi
"Bu olaylarda, Türkiye’nin gücü test edildi. Türkiye’nin bankacılık sistemi, finans kurumları, borsası, piyasaları test edildi. Türkiye’nin kamu maliyesi, kamu idaresi, sinirleri, vatandaşın farklı görüşlere tahammülü test edildi. Bir tartışmayla gecelik faizin %7.200'lere çıktığı Türkiye’den, gösteriler sebebiyle, piyasalarının beklendiği oranda etkilenmediği bir Türkiye’ye geldik. Bunda, barış ve demokrasi atılımlarıyla daha güvenli hale gelen Türkiye’nin, huzur arayışının büyük payı vardır.
Geçmiş yılların ekonomi raporları ile MÜSİAD, Türkiye ekonomisini bekleyen tehlikelere dikkat çekmiş ve çözüm yolları konusunda tavsiyelerde bulunmuştu. Bu yıl da, bu problemlerin en önemlilerinden olan finansman sorununu gündeme taşıyoruz. Bu kapsamda, çözüm önerilerinde bulunduğumuz "Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı” başlıklı raporumuzla tekrar karşınızdayız."
Genel Başkan OLPAK konuşmasında, “Bildiğiniz gibi, MÜSİAD Ekonomi Raporları, her yıl geleneksel olarak yayınlanmaktadır. Danışmanlarımızla birlikte, küresel ve ulusal ekonomideki gelişmeleri kapsamlı bir şekilde değerlendirerek hazırlanan bu çalışmamız, ekonominin mevcut göstergelerini analiz etmekle kalmayıp, ileriye dönük vizyon çizmeözelliği de taşımaktadır. Dolayısıyla, Ekonomi Raporlarımız, Türkiye ekonomisi için, sadece konjonktürel değil, aynı zamanda vizyoner bir tablo da çizmektedir ve bu konudaki başarısını, öne çıkardığı kritik temalarla, yıllar boyunca ispatlamıştır." dedi.
OLPAK'ın konuşmasından satırbaşları ise şunlar:
"Geçen yıl, sizlerle kamuoyuna duyurduğumuz 2012 Ekonomi Raporumuzun ana teması, Kalkınma Yolunda Yeni Eşik; Orta Gelir Tuzağı idi. Türkiye’nin orta gelir grubundan sıyrılıp, 25.000 $’lık bir hedefe ulaşarak, yüksek gelirli ülkeler arasına girebilmesi için, ülkelerin karşı karşıya kaldığı bu tuzağın bilinciyle hareket edip, adımlarına dikkat etmesi gerektiğine işaret etmiş; MÜSİAD olarak, orta gelir tuzağını, kalkınma yolunda yeni eşik olarak tanımlamıştık.
Ülkemizin, yüksek gelirli ülkeler grubuna girebilmesinin ve o grupta sağlılklı bir şekilde kalabilmesinin, ön şartlarından saydığımız verimlilik olgusuna, yine geçen sene Kasım ayında yayınladığımız “Küresel Kriz ve İstihdam” raporumuz kapsamında ayrıntılı bir şekilde değinmiştik.
MÜSİAD olarak, ekonomimizin rakamsal olarak büyümesini elbette önemsiyoruz. Fakat sadece bununla yetinmiyoruz. Asıl olarak, gelirin ve refahın adîl dağılımını sağlayacak makro ve mikro politikaların, gerek iktisadî, gerek sosyal ve siyasî sahalarda verimli uygulanmasıyla sağlanacak bir kalkınmayı amaçlıyoruz. MÜSİAD olarak, böyle bir kalkınma için zorunlu gördüğümüz politikaları, hedeflediğimiz müreffeh bir Türkiye resminin parçaları oldukları için önemsiyoruz.
Bu çerçevede, bugün de, yeni bir kritik temaya dikkatleri çeken Ekonomi Raporumuzla karşınızdayız. 2013 MÜSİAD Ekonomi Raporu’nda da, konvansiyonel olarak ele alınan ilk bölümler, geçmiş yıla dair verilerin detaylı bir değerlendirmesini, orta vadede beklentileri ve yapılması gerekenleri içermektedir.
Bildiğiniz gibi, 2012, ülkemiz için, makroekonomik göstergelerde dengelenme yılı olarak kayıtlara geçti. 2010 ve 2011 yıllarında rekor büyümelere imza atan ülkemiz, yapısal sorunlarından ötürü kronikleşen, büyüyen bir carî açık problemiyle karşı karşıya geldi. Bu sebeple, geçtiğimiz yılı, bir frene basma ve yapısal sorunlarımızdan kaynaklanacak muhtemel riskleri kontrol altına alma yılı olarak gördük.
Ekonomide yavaşlamayı sağlayan politikalar sonucunda, 2012 yılında, bir anlamda, büyümeden fedakarlıkta bulunarak carî açık problemini kontrol altına almış ve %2,2 oranında bir büyümüştür.
Küresel krizin göstergelere en net şekilde yansıdığı 2009 yılından 2012 yılına doğru, hatta 2013’ün ilk çeyreğine kadar, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünyanın bir çokülkesinde negatif büyüme oranları, malî dengelerde istikrarsızlık, artan işsizlik gibi, iktisadî, sosyal, siyasî yansımaları olan pek çok sorun henüz çözüme kavuşturulamadı.
Geçen ay sonunda, Türkiye’nin 4 derecelendirme kuruluşundan, 19 yıl aradan sonra tekrar yatırım yapılabilir kredi notunu alması, ülkemizin son 10 yıllık süreçte göstermiş olduğu başarının, uluslararası arenada da takdir gördüğünün ispatı olmuştur. Biz bunu, Güven Ekonomisi olarak adlandırıyoruz.
Bununla birlikte, önümüzdeki engellerin büyüklüğü ortadadır. Dünya zor bir dönemden geçiyor, ülkemiz de bu durumdan etkileniyor.
Ekonomimizdeki 2012 yılındaki soğutma, riskleri kontrol altına almayı amaçlıyordu. Nitekim, Türkiye’nin büyük riski kabul edilen cari dengesi, küçülme eğilimine girmiş ve 50 milyar $’ın altına düşmüştür.
Türkiye’nin ihracatının ithalata bağımlılığının yüksek olması ve tasarruf oranlarının düşüklüğü sebebiyle, ülkemiz finansman konusunda dışa bağımlılığını sürdürmektedir. Bu ise,ülkemizin uzun soluklu koşusunda dış kaynaklı risklere karşı kırılganlığını arttırabilmektedir. Dünyanın değişmekte olan iktisadî haritasında, politikaların sadece ekonomik modellemelere göre değil, aksine ekonomi-politiğin şekillendirmesiyle oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda, etkin ve verimli bir finansman politikasının, güven ekonomisi için ne kadar önemli olduğu takdir edilecektir.
Bu çerçevede, 2013 Türkiye Ekonomisi Raporumuz ile MÜSİAD olarak, finansman kaynağı oluşturulması konusunda önerilerimiz ile, özellikle ekonominin lokomotifi işletmelerimizin ve geleceği şekillendirecek girişim faaliyetlerinin, oluşan finansal kaynaklara ulaşımındaki problemlerine değiniyor ve çözüm önerileri sunuyoruz.
MÜSİAD’ın Çözüm Önerileri
Ana temamızı oluşturan çözüm önerilerimizin bir kısmını, kısa başlıklar halinde sizlere sunmak istiyorum:
1. Bankacılığın Teminata Kredi Veren Sistemden Projeye de Kredi Veren Sisteme Geçmesi:
Bildiğiniz gibi, yatırım ortamının iyileştirilmesi için ülkemizde önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Son yıllarda elde edilen siyasi ve mali istikrarla bu gelişme sağlanmıştır ve“çözüm süreci” ile birlikte çok daha iyi bir noktaya ulaşılabileceği görülmektedir.
Bunu yanısıra; kamunun ulaşım altyapısı, lojistik vb alanlarda kat ettiği mesafeler son derece sevindiricidir. Diğer taraftan; yatırımlar, Yeni Teşvik Sistemi ile, yer ve sektör bazında oldukça yerinde bir yaklaşımla teşvik edilmektedir. Ancak, ulaşılmak istenen hedefler göz önüne alındığında, ilave yatırımlara ve bu yatırımların önemli bir kısmınıgerçekleştirecek olan özel sektörün, yeterli finansmana, daha kolay erişmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Mevcut bankacılık sisteminde; işletmeler, neredeyse krediye ihtiyacı olmadıklarını ispat ettikleri takdirde ve neredeyse, sadece teminata dayalı olarak finansmana erişebilmektedir.
Bankacılık sisteminin, diğer ticari işletmeler gibi, piyasa ekonomisi içinde kar elde etmesi oldukça doğaldır. Diğer taraftan, 2001 krizinde yaşananlar gibi bir olayın tekrarlanması ve bankacılıkta batan büyük miktarların, hiç de hak etmediği halde, netice olarak, toplumun tüm kesimlerine ödetilmesi de doğru değildir. Bankaların da, birer ticari işletme olarak zarar etmeleri istenmez.
Ancak, mevcut uygulamalardaki gibi, birer ticari işletme oldukları halde, neredeyse risk taşımayan bir konumda, tamamen teminata dayalı, üstelik de aşırı teminatlamayla uygulanan bir yapıda, topladığı mevduatı üzerine masraf ve karını koyarak, talep edene verme olarak çalışan sistem, piyasa ekonomisi şartlarında, büyümeye fren etkisi yapmaktadır.
Bu noktada, bir taraftan özel sektörün bilanço yapılarındaki şeffaflığı, diğer taraftan bankaların da ticari hayatın risklerini, reel sektörün taşıdığı yükleri esas alan yeni sisteme yönelik yapılanmaya gitmesi, gerek işin doğası, gerekse büyümenin önünün açılabilmesi için acilen gereklidir.
Sonuç olarak, gelir-gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak, kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri, bundan sonra ülkemizin önündeki en önemli gündem maddesidir.
2. Kamu Bankalarının, Mevduat Bankacılığı Kadar, Yatırım Bankacılığı Faaliyetlerinin de Ağırlık Kazanması:
Proje finansmanının yaygın ve makul şekilde uygulamasını sağlamak için, sistemi diğer unsurlarla teşvik etmenin yanısıra, piyasa ekonomisi içinde, kamu bankalarının uygun rekabet şartlarıyla piyasayı yönlendirilmesi de mümkündür.
Devletin asıl görevi, ticari kar elde etmek değildir. Son yıllarda, Kamu Bankaları, yönetim kalitesinin artmasına bağlı olarak, klasikleşmiş görev zararı yazma hastalığından kurtulmakla kalmamış, ciddi şekilde kar eder konuma gelmiştir. Kamu bankaları için de asıl olan, elbette zarar etmemektir, ancak, önceliği kar etmek, ya da özel sektör bankaları ile kar yarışı yapmak da değildir.
Gelir-gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri gibi,ülkemiz için çok önemli, ancak şu anda neredeyse uygulanmayan bir sistemi hayata geçirebilmek için, kamu bankaları, yine doğru şekilde yönetilmek kaydıyla, kar optimizasyonuna yönelebilir ve bu konuda öncülük yaparak, piyasa yapıcı ve yönlendirici rol oynayabilirler. Devletin de asli görevlerinden birisi budur.
3. Bankacılık Sisteminin Proje Finansmanı için Teşvik Edilmesi:
Ticari krediler noktasında talep sıkıntısı olmayan mevcut bankacılık sisteminin, yukarıda bahsettiğimiz, ticari hayat için normal olan, ancak bankacılığın mevcut çalışma sistemine göre daha fazla risk taşıyan modele yönlendirilebilmesi için, piyasa koşulları içinde önerilen sistemin de teşvik edilmesi gerekebilir. Bu noktada, Melek Yatırımcılara sermaye sağlayan işletmelerdeki uygulamadan yola çıkarak, proje finansmanının, bankacılık sistemi için, pozitif bir ayrımcılıkla teşvik edilmesi gibi uygulamalar da düşünülebilir.
4. Kamu Projelerinin Finanse Edilebilir Ölçeklere Bölünmesi ve Projelerin Gerçekleştirilmesinde Tabanın Genişletilmesi:
Kamu projelerinin daha küçük ölçeklerde ihale edilmesi, hem projeleri daha kolay finanse edilebilir hale getirebilir, hem de ihaleleri daha geniş bir yelpazedeki işletmelere açarak, kamunun ve projenin gerçekleşmesinin riskini azaltabilir.
Diğer taraftan, ülkemizin gurur kaynağı olan ve neredeyse çok kısa zaman dilimlerinde peş peşe ilan edilen ve uygulamaya alınan büyük ölçekli projeler, çok büyük dilimler halinde değil, parçalanarak hayata geçirilerek, ülkemizin bu yatırımları yapabilen güzide şirketlerinin sayısının artması sağlanmalıdır. Bu strateji, gerek refahın adil paylaşımı, gerekse büyümeyi alta doğru yayarak, belirli bir teknolojik olgunluğa sahip, ancak çok büyük projeler için yeterli kaynağa henüz sahip olamamış işletmelerin de, ekonomiden daha fazla pay almalarının yolunu açabilecektir. Bu durumda, söz konusu işletmelerin de finanse edebileceği yapıların yaygınlaştırılmasıyla, büyümenin, özellikle belirli büyüklükteki projelerde, belirli sayıda işletme üzerinden değil, daha dengeli şekilde hayata geçirilmesi sağlanacaktır.
Bunun yanı sıra, yine özellikle büyük ölçekli projelerde, daha fazla yatırımcının proje yapma yeteneğini arttırması, buna bağlı olarak uluslararası arenada da söz sahibi olmalarının önünün açılması mümkün olabilecektir.
Ayrıca, bu tür ihalelere teklif sunan konsorsiyumlarda, bir ortağın iş bitirmesinin yeterli görülmesi ve bu yolla daha geniş katılımlı konsorsiyumlara imkan tanınması, refahın yaygınlaştırılmasına hizmet edecektir. Bu strateji, büyümenin sınırlı sayıdaki işletmeye bağlı olmasının getirebileceği risklerin azaltılması ve daha az riskle proje ortaya konulmasıaçısından, oldukça önemlidir.
5. Enerji Yatırımlarında, Orta Büyüklükteki İşletmelerin de Önünün Açılması:
Bildiğinizi gibi, ülkemizde 2023’e kadar enerji yatırımlarının yaklaşık 150 milyar $'a ulaşması beklenmektedir. Bir Enerji krizinin yaşanmaması için, öngörülen bu yatırım büyüklüğü, özel sektörün bu yatırımlarda daha fazla rol üstlenmesini gereğini doğurmaktadır. Ancak, bu yatırımlarda da, orta büyüklükteki işletmeler, büyük ölçek engeli ile karşılaşmaktadır.
Örneğin, yakın döneme kadar, özellikle enerji üretim tesisleri özelleştirmelerinde hakim olan anlayışa bağlı olarak, küçük güçteki santraller teker teker satışa çıkartılmış ve piyasaya birçok yeni oyuncu girebilmişti. Yeni yaklaşım ise, orta ve büyük güçteki santralleri birleştirerek, birkaç bin MW’lık portföyler oluşturmak ve daha büyük yatırımcılarıpiyasaya almak şeklindedir. Yukarıda açıkladığımız gerekçeler paralelinde, Orta ölçekli yatırımcılarımız için de fırsat eşitliği sağlanması ve buna uygun portföylerin oluşturulmasıoldukça önemlidir.
6. Büyük Ölçekli Portföy Özelleştirmelerinde, Kademeli Uygulama
Yine burada, büyük ölçekli portföy özelleştirmelerinde, bildiğiniz üzere kamunun elindeki hisselerin tamamı blok yöntemle elden çıkarılmaktadır. Bunun yerine, kademeli bir hisse devri opsiyonu da göz önünde bulundurulabilir. Bu uygulamayla, kamu-özel sektör ortaklığı bir müddet daha devam etmiş olacaktır. AB ülkelerindeki büyük özelleştirmelerde de, bu şekildeki uygulamalara sıklıkla rastlamak mümkündür.
Ve son olarak;
7. Kamu–Özel Sektör İşbirliklerinin Daha Fazla Etkin Kılınması:
Ülkemizin, orta ve uzun vadeli büyüme hedeflerini yakalayabilmesi için, yeterli sermaye birikimi oluşmasına da katkı sağlamak amacıyla, özel sektörün tek başına girmeyeceği alanlardaki büyük yatırımlar ve altyapı projelerinde, daha makul proje büyüklükleriyle, kamu–özel sektör işbirliklerinin etkinlikle yapılması ve önündeki mevzuat engellerinin kaldırılarak, sürecin hızlandırılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK, çözüm önerilerini sıraladığı konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:
Güven ekonomisinde büyümenin finansmanı kapsamında mevcut yapıdan kaynaklanan sorunları ve bu sorunların çözümüne özetle değindiğim önerilerimizin ayrıntılarınıraporumuzda bulabilirsiniz.
Sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve oluşan refahın adil bir şekilde paylaşılması için tabi ki makro, mikro ve mezo politikaların bir eşgüdüm içerisinde ele alınıp uygulanmasıgerekmektedir. Bu, üç seviye olarak ele aldığımız analizimizin detaylarını, yine raporumuzda bulabilirsiniz.
* Özetle, GSYH dinamiklerini irdeleyen; basiretli para politikası, ihtiyatlı finansal regülasyon ve disiplinli mali politikaları içeren, makro,
* Ekonominin oyuncularını doğrudan etkileyen; üretim politikası, teknoloji politikası, istihdam politikası, eğitim politikası, yatırım politikası, tasarruf politikalarından oluşan, mikro bakışın yanı sıra,
* Sektörleri de ele alan mezo düzey bir analizle, üçlü bir model kurarak, oluşturulacak politikalar, ekonomimizin fotoğrafını bir bütün olarak çekmemizi sağlayacaktır. Zaten hedeflenen kalkınma modelinin başarısı da, işte bu 3 seviyeli politikalar arasındaki güçlü ilişkiye, sıkı sıkıya bağlıdır.
Konjonktürel bir değerlendirme yapmanın yanı sıra, önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlara da ışık tutmaya çalışan, MÜSİAD beklenti ve önerilerini içeren, 2013 Türkiye Ekonomisi Raporumuzu ve taşıdığı ruhu sizlerle kısaca paylaşmaya çalıştım.
"Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı" başlıklı raporda finansman sorununa dikkat çekilerek "Bankacılığın Teminata Kredi Veren Sistemden Projeye de Kredi Veren Sisteme Geçmesi, Kamu Bankalarının, Mevduat Bankacılığı Kadar, Yatırım Bankacılığı Faaliyetlerinin de Ağırlık Kazanması, Bankacılık Sisteminin Proje Finansmanı için Teşvik Edilmesi, Kamu Projelerinin Finanse Edilebilir Ölçeklere Bölünmesi ve Projelerin Gerçekleştirilmesinde Tabanın Genişletilmesi, Enerji Yatırımlarında, Orta Büyüklükteki İşletmelerin de Önünün Açılması, Büyük Ölçekli Portföy Özelleştirmelerinde, Kademeli Uygulama, Kamu-Özel Sektör İşbirliklerinin Daha Fazla Etkin Kılınması" önerilerine yer verildi.
Gezi Parkı Olaylarına da değinen MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK, "Eylemlerin amacından saptırılarak başka amaçlar uğruna provoke edildiğine şahit olduk" dedi.
OLPAK bu konuda şunları söyledi: "Mayıs sonunda, çevre hassasiyeti ile başlatılan eylemlerin, amacından saptırılarak başka amaçlar uğruna provoke edildiğine şahit olduk. MÜSİAD olarak, farklı düşüncelerin, şiddet içermeden ve şiddetle karşılaşmadan ifade edilebilmesini savunduk. Elbette, demokrasiden ve özgürlüklerden yanayız. Ancak, talepleri ifade etme özgürlüğünün, ülkenin başbakanına hakaret etme, kamu ve vatandaşa ait mallara, sosyal hayata, iş hayatının sürmesine zarar verme aşamasına getirilmesine ve gösteri terörüne de karşıyız."
Türkiye’nin Gücü Test Edildi
"Bu olaylarda, Türkiye’nin gücü test edildi. Türkiye’nin bankacılık sistemi, finans kurumları, borsası, piyasaları test edildi. Türkiye’nin kamu maliyesi, kamu idaresi, sinirleri, vatandaşın farklı görüşlere tahammülü test edildi. Bir tartışmayla gecelik faizin %7.200'lere çıktığı Türkiye’den, gösteriler sebebiyle, piyasalarının beklendiği oranda etkilenmediği bir Türkiye’ye geldik. Bunda, barış ve demokrasi atılımlarıyla daha güvenli hale gelen Türkiye’nin, huzur arayışının büyük payı vardır.
Geçmiş yılların ekonomi raporları ile MÜSİAD, Türkiye ekonomisini bekleyen tehlikelere dikkat çekmiş ve çözüm yolları konusunda tavsiyelerde bulunmuştu. Bu yıl da, bu problemlerin en önemlilerinden olan finansman sorununu gündeme taşıyoruz. Bu kapsamda, çözüm önerilerinde bulunduğumuz "Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı” başlıklı raporumuzla tekrar karşınızdayız."
Genel Başkan OLPAK konuşmasında, “Bildiğiniz gibi, MÜSİAD Ekonomi Raporları, her yıl geleneksel olarak yayınlanmaktadır. Danışmanlarımızla birlikte, küresel ve ulusal ekonomideki gelişmeleri kapsamlı bir şekilde değerlendirerek hazırlanan bu çalışmamız, ekonominin mevcut göstergelerini analiz etmekle kalmayıp, ileriye dönük vizyon çizmeözelliği de taşımaktadır. Dolayısıyla, Ekonomi Raporlarımız, Türkiye ekonomisi için, sadece konjonktürel değil, aynı zamanda vizyoner bir tablo da çizmektedir ve bu konudaki başarısını, öne çıkardığı kritik temalarla, yıllar boyunca ispatlamıştır." dedi.
OLPAK'ın konuşmasından satırbaşları ise şunlar:
"Geçen yıl, sizlerle kamuoyuna duyurduğumuz 2012 Ekonomi Raporumuzun ana teması, Kalkınma Yolunda Yeni Eşik; Orta Gelir Tuzağı idi. Türkiye’nin orta gelir grubundan sıyrılıp, 25.000 $’lık bir hedefe ulaşarak, yüksek gelirli ülkeler arasına girebilmesi için, ülkelerin karşı karşıya kaldığı bu tuzağın bilinciyle hareket edip, adımlarına dikkat etmesi gerektiğine işaret etmiş; MÜSİAD olarak, orta gelir tuzağını, kalkınma yolunda yeni eşik olarak tanımlamıştık.
Ülkemizin, yüksek gelirli ülkeler grubuna girebilmesinin ve o grupta sağlılklı bir şekilde kalabilmesinin, ön şartlarından saydığımız verimlilik olgusuna, yine geçen sene Kasım ayında yayınladığımız “Küresel Kriz ve İstihdam” raporumuz kapsamında ayrıntılı bir şekilde değinmiştik.
MÜSİAD olarak, ekonomimizin rakamsal olarak büyümesini elbette önemsiyoruz. Fakat sadece bununla yetinmiyoruz. Asıl olarak, gelirin ve refahın adîl dağılımını sağlayacak makro ve mikro politikaların, gerek iktisadî, gerek sosyal ve siyasî sahalarda verimli uygulanmasıyla sağlanacak bir kalkınmayı amaçlıyoruz. MÜSİAD olarak, böyle bir kalkınma için zorunlu gördüğümüz politikaları, hedeflediğimiz müreffeh bir Türkiye resminin parçaları oldukları için önemsiyoruz.
Bu çerçevede, bugün de, yeni bir kritik temaya dikkatleri çeken Ekonomi Raporumuzla karşınızdayız. 2013 MÜSİAD Ekonomi Raporu’nda da, konvansiyonel olarak ele alınan ilk bölümler, geçmiş yıla dair verilerin detaylı bir değerlendirmesini, orta vadede beklentileri ve yapılması gerekenleri içermektedir.
Bildiğiniz gibi, 2012, ülkemiz için, makroekonomik göstergelerde dengelenme yılı olarak kayıtlara geçti. 2010 ve 2011 yıllarında rekor büyümelere imza atan ülkemiz, yapısal sorunlarından ötürü kronikleşen, büyüyen bir carî açık problemiyle karşı karşıya geldi. Bu sebeple, geçtiğimiz yılı, bir frene basma ve yapısal sorunlarımızdan kaynaklanacak muhtemel riskleri kontrol altına alma yılı olarak gördük.
Ekonomide yavaşlamayı sağlayan politikalar sonucunda, 2012 yılında, bir anlamda, büyümeden fedakarlıkta bulunarak carî açık problemini kontrol altına almış ve %2,2 oranında bir büyümüştür.
Küresel krizin göstergelere en net şekilde yansıdığı 2009 yılından 2012 yılına doğru, hatta 2013’ün ilk çeyreğine kadar, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünyanın bir çokülkesinde negatif büyüme oranları, malî dengelerde istikrarsızlık, artan işsizlik gibi, iktisadî, sosyal, siyasî yansımaları olan pek çok sorun henüz çözüme kavuşturulamadı.
Geçen ay sonunda, Türkiye’nin 4 derecelendirme kuruluşundan, 19 yıl aradan sonra tekrar yatırım yapılabilir kredi notunu alması, ülkemizin son 10 yıllık süreçte göstermiş olduğu başarının, uluslararası arenada da takdir gördüğünün ispatı olmuştur. Biz bunu, Güven Ekonomisi olarak adlandırıyoruz.
Bununla birlikte, önümüzdeki engellerin büyüklüğü ortadadır. Dünya zor bir dönemden geçiyor, ülkemiz de bu durumdan etkileniyor.
Ekonomimizdeki 2012 yılındaki soğutma, riskleri kontrol altına almayı amaçlıyordu. Nitekim, Türkiye’nin büyük riski kabul edilen cari dengesi, küçülme eğilimine girmiş ve 50 milyar $’ın altına düşmüştür.
Türkiye’nin ihracatının ithalata bağımlılığının yüksek olması ve tasarruf oranlarının düşüklüğü sebebiyle, ülkemiz finansman konusunda dışa bağımlılığını sürdürmektedir. Bu ise,ülkemizin uzun soluklu koşusunda dış kaynaklı risklere karşı kırılganlığını arttırabilmektedir. Dünyanın değişmekte olan iktisadî haritasında, politikaların sadece ekonomik modellemelere göre değil, aksine ekonomi-politiğin şekillendirmesiyle oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda, etkin ve verimli bir finansman politikasının, güven ekonomisi için ne kadar önemli olduğu takdir edilecektir.
Bu çerçevede, 2013 Türkiye Ekonomisi Raporumuz ile MÜSİAD olarak, finansman kaynağı oluşturulması konusunda önerilerimiz ile, özellikle ekonominin lokomotifi işletmelerimizin ve geleceği şekillendirecek girişim faaliyetlerinin, oluşan finansal kaynaklara ulaşımındaki problemlerine değiniyor ve çözüm önerileri sunuyoruz.
MÜSİAD’ın Çözüm Önerileri
Ana temamızı oluşturan çözüm önerilerimizin bir kısmını, kısa başlıklar halinde sizlere sunmak istiyorum:
1. Bankacılığın Teminata Kredi Veren Sistemden Projeye de Kredi Veren Sisteme Geçmesi:
Bildiğiniz gibi, yatırım ortamının iyileştirilmesi için ülkemizde önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Son yıllarda elde edilen siyasi ve mali istikrarla bu gelişme sağlanmıştır ve“çözüm süreci” ile birlikte çok daha iyi bir noktaya ulaşılabileceği görülmektedir.
Bunu yanısıra; kamunun ulaşım altyapısı, lojistik vb alanlarda kat ettiği mesafeler son derece sevindiricidir. Diğer taraftan; yatırımlar, Yeni Teşvik Sistemi ile, yer ve sektör bazında oldukça yerinde bir yaklaşımla teşvik edilmektedir. Ancak, ulaşılmak istenen hedefler göz önüne alındığında, ilave yatırımlara ve bu yatırımların önemli bir kısmınıgerçekleştirecek olan özel sektörün, yeterli finansmana, daha kolay erişmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Mevcut bankacılık sisteminde; işletmeler, neredeyse krediye ihtiyacı olmadıklarını ispat ettikleri takdirde ve neredeyse, sadece teminata dayalı olarak finansmana erişebilmektedir.
Bankacılık sisteminin, diğer ticari işletmeler gibi, piyasa ekonomisi içinde kar elde etmesi oldukça doğaldır. Diğer taraftan, 2001 krizinde yaşananlar gibi bir olayın tekrarlanması ve bankacılıkta batan büyük miktarların, hiç de hak etmediği halde, netice olarak, toplumun tüm kesimlerine ödetilmesi de doğru değildir. Bankaların da, birer ticari işletme olarak zarar etmeleri istenmez.
Ancak, mevcut uygulamalardaki gibi, birer ticari işletme oldukları halde, neredeyse risk taşımayan bir konumda, tamamen teminata dayalı, üstelik de aşırı teminatlamayla uygulanan bir yapıda, topladığı mevduatı üzerine masraf ve karını koyarak, talep edene verme olarak çalışan sistem, piyasa ekonomisi şartlarında, büyümeye fren etkisi yapmaktadır.
Bu noktada, bir taraftan özel sektörün bilanço yapılarındaki şeffaflığı, diğer taraftan bankaların da ticari hayatın risklerini, reel sektörün taşıdığı yükleri esas alan yeni sisteme yönelik yapılanmaya gitmesi, gerek işin doğası, gerekse büyümenin önünün açılabilmesi için acilen gereklidir.
Sonuç olarak, gelir-gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak, kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri, bundan sonra ülkemizin önündeki en önemli gündem maddesidir.
2. Kamu Bankalarının, Mevduat Bankacılığı Kadar, Yatırım Bankacılığı Faaliyetlerinin de Ağırlık Kazanması:
Proje finansmanının yaygın ve makul şekilde uygulamasını sağlamak için, sistemi diğer unsurlarla teşvik etmenin yanısıra, piyasa ekonomisi içinde, kamu bankalarının uygun rekabet şartlarıyla piyasayı yönlendirilmesi de mümkündür.
Devletin asıl görevi, ticari kar elde etmek değildir. Son yıllarda, Kamu Bankaları, yönetim kalitesinin artmasına bağlı olarak, klasikleşmiş görev zararı yazma hastalığından kurtulmakla kalmamış, ciddi şekilde kar eder konuma gelmiştir. Kamu bankaları için de asıl olan, elbette zarar etmemektir, ancak, önceliği kar etmek, ya da özel sektör bankaları ile kar yarışı yapmak da değildir.
Gelir-gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri gibi,ülkemiz için çok önemli, ancak şu anda neredeyse uygulanmayan bir sistemi hayata geçirebilmek için, kamu bankaları, yine doğru şekilde yönetilmek kaydıyla, kar optimizasyonuna yönelebilir ve bu konuda öncülük yaparak, piyasa yapıcı ve yönlendirici rol oynayabilirler. Devletin de asli görevlerinden birisi budur.
3. Bankacılık Sisteminin Proje Finansmanı için Teşvik Edilmesi:
Ticari krediler noktasında talep sıkıntısı olmayan mevcut bankacılık sisteminin, yukarıda bahsettiğimiz, ticari hayat için normal olan, ancak bankacılığın mevcut çalışma sistemine göre daha fazla risk taşıyan modele yönlendirilebilmesi için, piyasa koşulları içinde önerilen sistemin de teşvik edilmesi gerekebilir. Bu noktada, Melek Yatırımcılara sermaye sağlayan işletmelerdeki uygulamadan yola çıkarak, proje finansmanının, bankacılık sistemi için, pozitif bir ayrımcılıkla teşvik edilmesi gibi uygulamalar da düşünülebilir.
4. Kamu Projelerinin Finanse Edilebilir Ölçeklere Bölünmesi ve Projelerin Gerçekleştirilmesinde Tabanın Genişletilmesi:
Kamu projelerinin daha küçük ölçeklerde ihale edilmesi, hem projeleri daha kolay finanse edilebilir hale getirebilir, hem de ihaleleri daha geniş bir yelpazedeki işletmelere açarak, kamunun ve projenin gerçekleşmesinin riskini azaltabilir.
Diğer taraftan, ülkemizin gurur kaynağı olan ve neredeyse çok kısa zaman dilimlerinde peş peşe ilan edilen ve uygulamaya alınan büyük ölçekli projeler, çok büyük dilimler halinde değil, parçalanarak hayata geçirilerek, ülkemizin bu yatırımları yapabilen güzide şirketlerinin sayısının artması sağlanmalıdır. Bu strateji, gerek refahın adil paylaşımı, gerekse büyümeyi alta doğru yayarak, belirli bir teknolojik olgunluğa sahip, ancak çok büyük projeler için yeterli kaynağa henüz sahip olamamış işletmelerin de, ekonomiden daha fazla pay almalarının yolunu açabilecektir. Bu durumda, söz konusu işletmelerin de finanse edebileceği yapıların yaygınlaştırılmasıyla, büyümenin, özellikle belirli büyüklükteki projelerde, belirli sayıda işletme üzerinden değil, daha dengeli şekilde hayata geçirilmesi sağlanacaktır.
Bunun yanı sıra, yine özellikle büyük ölçekli projelerde, daha fazla yatırımcının proje yapma yeteneğini arttırması, buna bağlı olarak uluslararası arenada da söz sahibi olmalarının önünün açılması mümkün olabilecektir.
Ayrıca, bu tür ihalelere teklif sunan konsorsiyumlarda, bir ortağın iş bitirmesinin yeterli görülmesi ve bu yolla daha geniş katılımlı konsorsiyumlara imkan tanınması, refahın yaygınlaştırılmasına hizmet edecektir. Bu strateji, büyümenin sınırlı sayıdaki işletmeye bağlı olmasının getirebileceği risklerin azaltılması ve daha az riskle proje ortaya konulmasıaçısından, oldukça önemlidir.
5. Enerji Yatırımlarında, Orta Büyüklükteki İşletmelerin de Önünün Açılması:
Bildiğinizi gibi, ülkemizde 2023’e kadar enerji yatırımlarının yaklaşık 150 milyar $'a ulaşması beklenmektedir. Bir Enerji krizinin yaşanmaması için, öngörülen bu yatırım büyüklüğü, özel sektörün bu yatırımlarda daha fazla rol üstlenmesini gereğini doğurmaktadır. Ancak, bu yatırımlarda da, orta büyüklükteki işletmeler, büyük ölçek engeli ile karşılaşmaktadır.
Örneğin, yakın döneme kadar, özellikle enerji üretim tesisleri özelleştirmelerinde hakim olan anlayışa bağlı olarak, küçük güçteki santraller teker teker satışa çıkartılmış ve piyasaya birçok yeni oyuncu girebilmişti. Yeni yaklaşım ise, orta ve büyük güçteki santralleri birleştirerek, birkaç bin MW’lık portföyler oluşturmak ve daha büyük yatırımcılarıpiyasaya almak şeklindedir. Yukarıda açıkladığımız gerekçeler paralelinde, Orta ölçekli yatırımcılarımız için de fırsat eşitliği sağlanması ve buna uygun portföylerin oluşturulmasıoldukça önemlidir.
6. Büyük Ölçekli Portföy Özelleştirmelerinde, Kademeli Uygulama
Yine burada, büyük ölçekli portföy özelleştirmelerinde, bildiğiniz üzere kamunun elindeki hisselerin tamamı blok yöntemle elden çıkarılmaktadır. Bunun yerine, kademeli bir hisse devri opsiyonu da göz önünde bulundurulabilir. Bu uygulamayla, kamu-özel sektör ortaklığı bir müddet daha devam etmiş olacaktır. AB ülkelerindeki büyük özelleştirmelerde de, bu şekildeki uygulamalara sıklıkla rastlamak mümkündür.
Ve son olarak;
7. Kamu–Özel Sektör İşbirliklerinin Daha Fazla Etkin Kılınması:
Ülkemizin, orta ve uzun vadeli büyüme hedeflerini yakalayabilmesi için, yeterli sermaye birikimi oluşmasına da katkı sağlamak amacıyla, özel sektörün tek başına girmeyeceği alanlardaki büyük yatırımlar ve altyapı projelerinde, daha makul proje büyüklükleriyle, kamu–özel sektör işbirliklerinin etkinlikle yapılması ve önündeki mevzuat engellerinin kaldırılarak, sürecin hızlandırılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
MÜSİAD Genel Başkanı Nail OLPAK, çözüm önerilerini sıraladığı konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:
Güven ekonomisinde büyümenin finansmanı kapsamında mevcut yapıdan kaynaklanan sorunları ve bu sorunların çözümüne özetle değindiğim önerilerimizin ayrıntılarınıraporumuzda bulabilirsiniz.
Sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve oluşan refahın adil bir şekilde paylaşılması için tabi ki makro, mikro ve mezo politikaların bir eşgüdüm içerisinde ele alınıp uygulanmasıgerekmektedir. Bu, üç seviye olarak ele aldığımız analizimizin detaylarını, yine raporumuzda bulabilirsiniz.
* Özetle, GSYH dinamiklerini irdeleyen; basiretli para politikası, ihtiyatlı finansal regülasyon ve disiplinli mali politikaları içeren, makro,
* Ekonominin oyuncularını doğrudan etkileyen; üretim politikası, teknoloji politikası, istihdam politikası, eğitim politikası, yatırım politikası, tasarruf politikalarından oluşan, mikro bakışın yanı sıra,
* Sektörleri de ele alan mezo düzey bir analizle, üçlü bir model kurarak, oluşturulacak politikalar, ekonomimizin fotoğrafını bir bütün olarak çekmemizi sağlayacaktır. Zaten hedeflenen kalkınma modelinin başarısı da, işte bu 3 seviyeli politikalar arasındaki güçlü ilişkiye, sıkı sıkıya bağlıdır.
Konjonktürel bir değerlendirme yapmanın yanı sıra, önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlara da ışık tutmaya çalışan, MÜSİAD beklenti ve önerilerini içeren, 2013 Türkiye Ekonomisi Raporumuzu ve taşıdığı ruhu sizlerle kısaca paylaşmaya çalıştım.