Küresel lojistik ve yeni ticaret yolları
24/02/2014 - 17:26:00
İbrahim Öz - DTD Yönetim Kurulu Başkanı
Son yıllarda dünya ulaştırma ve taşımacılık sektöründe çok sık kullanılan iki terim var; “ Küresel Lojistik” ve “Yeni Ticaret Yolları.” Çok doğaldır ki “Küresel Lojistik” kendine “Yeni Ticaret Yolları” bulmaya çalışıyor. Bu yeni oluşumlar Türkiye’yi siyasi ve ekonomik yönden olumlu/olumsuz etkileyeceği gibi ulaştırma ve lojistik sektörünü de çok yakından etkileyecektir. Bulunduğumuz coğrafyanın çok yabancısı olmayan bu kavramların/terimlerin geçmişini kronolojik olarak incelediğimizde, sanki eski tarihlerde de bugünü yaşadığımızı görürüz. Biliyoruz ki “İpek Yolu” ve “Baharat Yolu” eski Mısır ve Romalılardan itibaren kullanılan ticaret yollarıdır. Bu ticaret yollarının geçtiği Horasan- İran; Anadolu, Suriye, Irak, Arabistan, Mısır, Kuzey Afrika, İspanya ve Avrupa’da da Viyana’ya kadar olan bölgelerde 8.yüzyıldan itibaren Müslüman devletler kuruldu. İstanbul’un fethiyle de Doğu Avrupa ticaretinin tüm yolları Türklerin kontrolüne geçti.
Avrupa’nın ihtiyacı olan değerli mallar Uzakdoğu’dan Avrupa’ya, bu iki önemli yolda taşınıyordu. Müslüman tüccarların bu yolları izleyerek Hindistan ve Çin’den getirdiği mallar, Akdeniz ve Karadeniz limanlarından Venedik ve Cenevizliler tarafından denizyoluyla Avrupa’ya ulaştırılıyordu. Bu ticaret sayesinde de Müslüman ülkeler oldukça zenginleşmişti. Ancak Avrupa, bu mallar birkaç el değiştirdiği için oldukça pahalıya satın alıyordu.
Anadolu coğrafyası Asya ve Avrupa arasında önemli bir transit ticaretinin geçiş yoluydu. Bunun sonucu olarak da Anadolu’da, bu transit taşımayı besleyen ileri düzeyde küçük sanayi, el sanatları ve ticaret gelişmişti. Mallar binlerce deve, at ve katırlardan oluşan kervanlarla taşınıyordu. Kervanların yol güzergahlarında kervansaraylar, bunların etrafında da oldukça gelişmiş ve zengin şehirler oluştu.
Ticaret yollarının Müslümanların kontrolünde bulunması, birkaç el değiştiren malların çok pahalıya mal olması Avrupalıları 15. ve 16. yüzyıllarda yeni ticaret yolları aramaya yönlendirdi. Bu arayış Avrupalıların “Coğrafi (yeni adalar, kıtalar, okyanuslar ve ticaret yollarının bulunması) Keşifler” yapmasına neden oldu. Coğrafi keşifler ve yeni ticaret yollarının bulunmasının sonucunda Baharat ve İpek Yolları ile Akdeniz kıyısındaki limanlar önemini kaybetti. Buna karşılık Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlar önem kazandı. Tüm İslam ülkeleri yoksullaştı. Osmanlı topraklarında ticaret ve el işleri ile uğraşan köy, kasaba ve şehirlerde ekonomik durum çok zayıfladı. Yeni ticaret yollarının oluşmasından en çok zarar görenler Osmanlı İmparatorluğu ile Venedikliler ve Cenevizliler oldu.
Ticaret yollarında denizyolunun kullanımı 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etti. Buharlı makinaların bulunması demiryolu işletmeciliğine başlanılması (1930) ile taşımacılıkta yeni bir dönem başladı. Denizlerin, göllerin ve nehirlerin kıyılarından anakaraların içlerine büyük miktarlarda yüklerin karşılıklı olarak getirilip götürülmesi mümkün hale geldi. Daha önceleri deniz yoluyla uzun mesafelerde yapılmakta olan ticaret yollarının mesafesi önemli miktarda kısaltıldı. Anakaraların içlerindeki zenginliklere ulaşmak kolaylaştı.
Demiryolu ile birlikte Anadolu coğrafyası yine önem kazandı. Avrupa’dan Basra Körfezi’ne kadar demiryolu ile ulaşmak, oradan da Hint Denizi yoluyla Hindistan, Çin ve Uzakdoğu’ya gitmek mümkün duruma gelmişti. Ayrıca Süveyş Kanalı vasıtasıyla Akdeniz, Kızıldeniz’e ve dolayısıyla Hindistan ve Çin’e bağlanmıştı.
Bu arada 20.yüzyılın başında “motorlu araç” icat edildi. Bu durum “petrole” hücumu başlattı. Otomotiv sanayi hızla gelişti, karayolu yapımına büyük önem verildi. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra demiryolu iyice ihmal edilerek, karayolu taşımacılığı öne çıkartıldı. O döneme göre karayolu yapımı demiryoluna göre hem daha ucuz hem de kolaydı. Akaryakıt fiyatları da çok ucuzdu. Karayolu taşıma maliyeti, demiryolu taşıma maliyetine göre oldukça düşüktü. Bu dönemde ticaret yolları karayolu taşımacılığına uygun bir şekilde yeniden değişiyordu.
Ancak 1970’li yılların başında “petrol krizi” oldu. Petrol fiyatları 30 misli arttı. Bu artış karayolu taşıma maliyetlerinin de çok artmasına neden oldu. Bunun üzerine bir de “çevre kirliliği, trafik yoğunluğu, kazalar, bilinçli kamuoyu vb.” ortaya çıkınca, dünya yeniden demiryoluna dönmenin yollarını aramaya başladı.
20.yüzyılın sonu “demiryolunun yeniden doğuşu” ile tamamlandı. 21.yüzyıl, küreselleşen bir dünya ve yeniden keşfedilen demiryolu taşımacılığı ile gözlerini dünyaya açtı. Artık “küresel lojistiğin” en önemli enstrümanları “kombine taşımacılık” ve “ana aks” olarak da “demiryolu taşımacılığı” olacaktır. Demiryolunun etkisiyle ticaret yollarının güzergahları belirlenecektir.
Toplam lojistik maliyetinin yaklaşık %50’sini taşımacılık maliyeti oluşturmaktadır. Bu nedenle ulaştırma sektöründeki maliyetleri demiryolu eksenli kombine taşıma sistemi ile düşürdüğümüz ölçüde ürünlerimizin dünya ile rekabet edebilir bir maliyet ile satışını ve ihracatımızın belirlenen hedeflere ulaşmasını temin edebiliriz. Bu nedenle “demiryolu geleceğimizdir…” diyoruz.